Modern zamanlarda dünyayı sarsan en yaygın endişeyi tam da bu günlerde koronavirüs yaşatmakta. Dünya savaşlarından sonra yaşanan bölgesel savaşlar, doğal felaketler ya da 11 Eylül gibi sarsıcı ölçekteki terör saldırıları dahi dünyanın tümünü bu kadar çaresiz hissettirmemişti. Salgın hastalıklar çağının bittiğini ya da en azından kontrol edilebileceğini varsayıyorduk. Ancak koronavirüs sınavına beklemediğimiz yerden yakalandık. Bu sınav esnasında kendi kişisel sağlığımızı düşünmekten sonra bir ödev daha düştü önümüze. İşlerimizin olağan olmayan böylesi bir duruma ne kadar hazır oldu ğunu gözden geçirmeliydik.
Biz dijitalle ilgili insanların aklına ilk olarak dijitalleşme dünyaya böylesi bir dönemde nasıl destek olur düşüncesi düştü haliyle. Zira zor süreci derinden hisseden Çin, İtalya gibi ülkelerde de, daha az etkilenen ülkelerde de değişmeyen bir gerçek var. Neredeyse tüm sektörler hayatın akışına katkıda bulunmak zorunda. Hastaneler işlemek zorunda, birilerinin enerji üretmesi, gıda üretip dağıtması, haber derleyip yayması, ulaşım ve iletişim altyapısını aktif tutması gerekiyor. Kısacası modern ve küresel dünyanın hali hazırda geldiği noktada ülkeler, sektörler, işler, olaylar, süreçler ve hatta -ne yazık ki- virüsler bile sınır tanımıyor. Olaylar birbirini etkiliyor, tetikliyor.
İnsanlık olarak geleneksel dünyadan dijital dünyaya göç ederken ilk dönüşümümüz halihazırda yaptığımız işlerin, yürüyen süreçlerin dijital ikamelerini geliştirmek olmuştu. Dijital olanakları kullanarak aynı işi daha verimli, hızlı, kaliteli ya da ucuz gerçekleştirmek basit ve güzeldi. İlk yaygın örneğini -dijital dünyanın erken dönem eserlerinden olan- elektronik postada gördük. Geleneksel mektupta ne varsa; hitabından tutun, mektubun giriş gelişme sonuç biçimindeki akışına, hatta görselinde kullanılan zarfa kadar yüzlerce yıllık bir gelenek olan mektubun dijitale uyarlanmış haliydi. Artık geleneksel mektup neredeyse hiçbir alanda yer bulamıyor kendisine. Elektronik posta dijital dönüşümün en yıkıcı örneklerinden birisi, eskiye dair ne varsa yok ederek kendisini var etti. Bu kadar yıkıcı dönüşüm adedi çok fazla değil. Elektronik ticaret yayılsa da, işini geleneksel biçimde yapan esnaflar halen yaygın biçimde var. Elektronik kitaplar yıllardır hayatımızda ancak kağıda basılı kitaplar halen endüstrinin hakimi. Dijital bankacılık var ama şubeler yok olmadı. Uber taksileri, Airbnb otelleri, dijital yayıncılık gazeteleri tamamen yok etmedi, hatta güçlendirdiği vakalar bile sayabiliriz.
Olağandışılığı olağan kabul ederek planlama yapmak
O halde -istisnalar haricinde- birçok sektörün dijital ve geleneksel yöntemleri bir arada sürdüreceğini öngörüyorsak, böylesi olağandışı -sokağa çıkmanın, fiziksel temasın, yüz yüze görüşmenin, ulaşımın kısıtlanabildiği, panik ve belirsizliğin hakim olduğu- anlarda dijitalin olanaklarına mecbur kalabileceğiz. Tabii ki tam tersi de olabilir, elektriğin ya da internetin yaygın ölçüde sekteye uğradığı distopik senaryolarda da geleneksel modellere muhtaç kalabiliriz. Ama mevcut krizin koşulları bize dijitali kullanmanın fayda sağlayacağını söylüyor.
Bu yazıyı yazdığım anlarda dünyanın birçok yerinde okullar uzaktan eğitime geçmiş, birçok kuruluş ofiste çalışma yerine evde çalışma imkanlarını kullanmaya başlamış, yüz yüze toplantılar yerine video konferansı zorunluluğa dönüşmüştü. Her işin tamamen dijitalleştirilemeyeceğini akıldan çıkarmadan her bir kurumun ve her bir bireyin gündelik işleyişinde dijitalleştirebileceği elementleri bulmak gibi bir gündemi olmalı. Sadece işleri daha karlı, daha verimli, daha başarılı yürütmek için değil; kimi zaman da dünyanın akışının olağan ilerlemediği, beklenmeyen olayların normalleştiği bu dönemde olağanüstülükten etkilenmemek adına bunu yapmalı. İşlerimiz hep büyüyecek, dünya hep öngörülerimiz doğrultusunda gidecek beklentisiyle yaptığımız planlamaların yanında doğanın sürprizlerini, medeniyetin kimi sonuçlarını; kısacası olağandışılığı olağan kabul ederek planlama yapmak faydalı olacaktır.
İş dünyasının devletlerin yüzlerce yıldır yapmış olduğu kriz senaryoları, acil eylem planlarının geliştirme açısından çok güçlü ve hazırlıklı olmadığı görünür oldu. Müşteri, çalışan ve hissedarlarını A planına ikna etmekte oldukça başarılı olan iş dünyası, B planı ve ötesinin artık yeni olağan olduğu gerçeğini kabul ettiği ölçüde ayakta kalacak ve dünyaya çözümler üretmeye devam edebilecek. En hızlı tedarik zinciri yerine, krizlerde esnek alternatifler oluşturabilecek bir ağ kuran şirket; en sadık müşteri kitlesi elde etmenin yanı sıra zor günlerde müşterilerinin sıkıntılarını anlayıp çözebilecek bir marka; çalışan bağlılığı en yüksek olmakla övünmek yerine çalışanlarına acil durumlarda en iyi iletişimi kuracak sistemleri kurmayı hedefleyen bir kurum, olağandışı durumları da olağan bir süreç kolaylığında yönetebilecektir. Dijitalleşebildiğimiz ölçüde esnek, esnekliğimiz ölçüsünde de zor zamanlara hazır olabileceğiz. Hayatın ritmi ve belirsizliği bize bu sorumluluğu getiriyor.
Yorumlar