Yıllardır aynı işi, aynı yöntemlerle yapan firmalarda çalışan üst düzey yöneticilerin tükenmişlik sendromu. Hepimizin kafası karışık. Okuyoruz, araştırıyoruz, elimizden geleni yapmaya uğraşıyoruz ama nafile. Niyetimiz şirketimizi geleceğe hazırlamak. Ama gelecek dediğimiz şey öyle bir hızla gelip geçiyor ki, hangi geleceğe hazırlanmalıyız, neye yatırım yapmalıyız hiçbir fikrimiz yok.
5-10 yıl önce herkes web 2.0 konuşuyordu. Sonra “Sosyal medya bir devrim, kaçırmayın” dendi. Her yılın başında, kendilerini fütürist olarak adlandıranlar “Bu sene mobilin yılı” dedi. Son aylarda ise “Endüstri 4.0” çılgınlığı başladı. “Endüstri 3.0 neydi ki, 4’e geçtik biz” diye soranlar sessiz kaldı utancından. “Tren öyle bir kaçmış ki, ben asırlar öncesinde çağ dışı kalmışım” diye düşündü.
Genel hissiyatımız şu; etrafımızda o kadar çok akıllı, ne yaptığını bilen, uzman insan var ki, biz kendimizi minicik ve etkisiz hissediyoruz. Kendinden emin insanların geleceği görüp de gelmiş gibi net ve emin konuşmalarını dinleyip, şirkete döndükten sonra cevap bekleyen “ACİLL!!” başlıklı e-postaların konularına bakınca “Millet fezaya çıkıyor, bizim uğraştığımız şeylere bak” diyerekten kafamızı avuçlarımızın arasında alıp perişanlığımıza lanet ediyoruz.
Girişimci cesaretini kas gibi düşünün, o kası çalıştırdıkça gelişecek
Bir de, her yerde karşımıza çıkan Elon Musk var. Adam gerçekten fezaya çıkıyor. Şimdi gel de sinir olma! Maalesef, çoğumuzun hali bu şimdi. Böyle bir psikolojide hiç kimseden verim bekleyemezsiniz.
Yıllardır aynı işi, aynı yöntemlerle yapan firmalarda çalışan üst düzey yöneticilerin tükenmişlik sendromu bu işte. Ne yaptığı işe saygısı kalmış, ne de silkinip “farklı” bir şeyler yapabilecek cesareti var. Bir atalet içinde uyanıyor sabaha ve gece uyurken pişmanlıkları yüzünden gözü kapanmıyor.
Şimdi size aslında hepinizin bildiği bir sır vereyim: Vitrin. O kendinden emin, her şeyi, geleceği bile tereddütsüz bilen insanlar var ya, emin olun, onlar da yukarıdaki cümleleri okurken sizin gibi hissediyor. Dışarıdan gördüğümüz onların vitrinleri, dükkândan içeri girince onların da gerçekleri aynen sizin gibi.
Eğer bu sırrı kendimize tekrar tekrar hatırlatırsak her şey daha kolay. Başarmak istediklerimize ulaşamıyor olmamızın önündeki en büyük engellerden biri bu. “Herkes inovasyonun dibine vurmuş, ben öyle kalmışım karanlıkta” hissi sizi atalete iten en büyük bariyer. Önce bu bariyeri kırmamız lazım. Bu da öyle bir-iki cesaretlendirici makale okuyarak olacak bir şey de değil. Kendimizi kandırmayalım.
Bu girişimci cesaretini bir kas gibi düşünün. Siz o kası çalıştırdıkça, zorladıkça, sürekli, her gün bir adım attıkça gelişecek. Farklı bir şeyler düşünerek başlayacaksınız, o farklı şeylerin en küçüğünü deneyerek devam edeceksiniz. O denediklerinizin çoğu olmayacak ama o kadar çok denemiş olacaksınız ki girişimci kasınız bir sonraki denemenizde daha ağırını kaldırabilecek. Daha ağırını kaldırabilen bir girişimci kasına sahip olduğunuzda o denediğiniz küçük şeylerin daha büyük çoğunluğu olur hale gelecek.
Dünden bu güne değiştirebileceğiniz bir şey değil bu. Spor eğitmenlerinin hep önerdiği gibi, her gün, atlamadan, “boşver yarın” demeden bu kası geliştirmek için çalışmanız gerekiyor. Bu istikrarı yakalayıp, bunu bir alışkanlık haline getirdiğinizde birçok şey değişecek.
Dip Not: Girişimci kasının bir sınırı yok. O yüzden özgeçmişlerine onlarca büyük başarı sığdırmış insanlar da halen “Ben çağ dışı mı kaldım,” hissine sahip. O hissi silmek ve girişimci kasını geliştirmek için hala her gün çalışıyorlar. Sizden tek farkları bu.
Dip Not 2: Girişimci kası illa ki kendi işini kurmak isteyenler için değil. Hayatını bir üst seviyeye çıkarmak, farklı ve tatmin edici şeyler üretmek isteyen her insanın ihtiyacı olan bir güç kaynağı.
Dip Not 3: Tam da burada bir kitap önermek istiyorum. Mihaly Csikszentmihalyi’nin Flow’u*. Zamanın nasıl akıp gittiğini anlamadığımız, tutkulu ve üretken bir hayata sahip olmanın yollarını anlatıyor.
* Mihaly Csikszentmihalyi – Flow j.mp/flow-mc
Yorumlar