Çocukluğumun korku dolu ama en severek okuduğum romanlarından biri Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın hikayesi. Hikaye kısaca, bir adamın (Dr. Jekyll) içindeki kötüyle (Mr. Hyde) kavgasını anlatıyor. Daha genel tabiriyle bir bünyedeki iki zıt kutbun çekişmesi. Peki bu hikayeyle bizim şirketimizin ne alakası var; canavara dönüşen bir işyerim yok ki diyebilirsiniz. Ancak sormanızı istediğim soru da bu. Günümüzde şirket kararlarını alırken kendinizi bu hikayenin ana kahramanı gibi hiç mi hissetmiyorsunuz? Herkesin kendine göre cevapları olacaktır ancak işin 2 tarafını sorgulamamış olabilirsiniz. Bunu 2 örnek ile inceleyelim.
- Dünyada ve Türkiye’de mobil operatörlerin iş sorumlulukları çok kez tartışılmıştır. Kar odaklı her şirketin en büyük amacı yeni gelir kalemlerini arttırmaktır. Bir şirket dikeyi dışında farklı alanlarda kendine fırsatlar bulabilir. Örneğin temelde ses ve veri taşımacılığı yapan mobil operatörlerin piyasanın en fazla teknolojik cihaz satan perakendesine dönüştüğünü görüyoruz. Peki ya mobil operatörün iş alanına girilmeye çalışıldığında ne oluyor? Örneğin bir start-up SMS’in yerini alabilecek bir mesajlaşma platformu sunduğunda, ortaya “Dr. Jekyll & Mr. Hyde Sendromu” çıkıyor. Çünkü böyle durumlarda firmalar bu tür küçük görünen girişimlere önce çok mesafeli davranıyorlar. Yeri geldiğinde piyasa güçlerini kullanarak rekabeti sertleştirebiliyorlar. Zaman ilerliyor; küçük girişim son kullanıcının istediklerini sunmaya devam ediyor ve büyüyor. O an şirketimizden “Acaba bu girişimle stratejik iş ortaklığı mı yapsak? Firmayı biz alsak nasıl olur?” sesleri yükselmeye başlıyor. Bunlar sendromun bazı belirtileri ve genelde geç kalınmış aksiyonlar yüzünden stratejik başarısızlığa dönüşebiliyor. Yıllarca sanal mobil operatör/MVNO’ların tartışıldığını görmüşüzdür. MVNO’lar piyasayı kanibalize eder mi yani gelir kaynaklarımızı yer mi tartışmaları sürdü. Türkiye’de çok başarılı bir örneğin çıkmaması gerekli regülasyonların olmamasına da bağlanabilir ama esas konu, içimizdeki Mr. Hyde’ın büyük etkisi olacaktır. Dünyada birçok örneği var; lokal, farklı ilgi alanları/ihtiyaçlara göre konumlanmış çok kârlı, mobil operatörün değerli bir gelir kaynağı olan MVNO’lar mevcut.
- Bankacılık enstrümanlarının ve dijital bankacılığın böyle geliştiği bir ülkede olmak çok gurur verici. Baktığımızda Amerika ve İngiltere’de bile hala eski, kalıplaşmış teknolojik altyapılı ve müşteriye odaklanmayan bankalar mevcut. Bu pazarlarda birçok fintech kuruluyor veya deneniyor. Bundan 3 ay önce Londra’da fintech’lerin merkezi olarak bilinen “Floor 39″’u ziyarete gittim. Türkiye ve yurtdışından birçok farklı sektörden arkadaşla birlikte tüm gün sırayla 10’dan fazla fintech’le tanışma fırsatımız oldu. Günün sonunda bizim ekipteki insanların durumunu özetleyecek tek şey vardı yine: Dr. Jekyll ve Mr. Hyde Sendromu! Bazımız bir an önce bu şirketlerle işbirliği yapalım, destek olmanın yollarına bakalım ki beraber daha hızlı büyüyelim; yoksa biz bu sürate yetişemeyiz derken bir kısmımız ise hemen ülkeme dönüp bu tür bir servis çıkartmalıyım ve olası tehditleri durdurmalıyım’ın derdine düştü. Her 2 durum da kendi içinde tutarlı, doğru ve hatta duruma göre akıllıca olabilir ama bahsettiğim sendromu engellemiyor.
Geçtiğimiz aylarda çeşitli yazılarda bahsetmiştim; BBVA’in bankacılık sektöründe henüz hiç müşterisi olmayan Atom Bank ile güçlerini birleştirmesi bir stratejinin sonucu… Diğer yandan ülkesine ApplePay gelmeden koruyucu servisler çıkarmaya çalışan Avrupalı bankaların durumu da bir strateji. Fakat unutmamamız gerekir ki büyüme her zaman güçlerin birleştirilmesiyle daha fazla etki yaratır. Hikayelerin hep güzel bir sonla bitmesi adettendir ama ne kadar ilaç tedavisi yapılsa da sonunda Mr. Hyde Dr. Jekyll’ı ele geçirir. Bakış açımıza göre değişir ama mutlu son…
Yorumlar