Üniversite yıllarımdaki elektronik mühendisliği eğitimim, bana çocuksu bir güven ve huzur veriyordu. Çünkü mühendislikte sürprize pek yer yoktu, yüz kere tekrarlanmış deneyler yüz birincide de benzeri sonucu veriyordu. Hatta, deneylerde beklenmedik bir sonuç bulursak hocalarımızın yorumu “Yeni bir şey buldunuz” değil, “Herhalde bir şeyi yanlış yaptınız” oluyordu.
Elektronik bilimini oluşturan yarı iletken teknolojisinin temelinde negatif ve pozitif yüklü tanecikler yatıyor. Oysa atom ve atom altı parçacıkların hareketini tamamen keşfedemedik. Yani, sürprizlere bir hayli uzak mühendislik biliminin bile en derinine indiğimizde belirsizlik yatıyor. Bazı denklemleri insanlık olarak hâlâ çözemiyoruz. Fakat küçük orandaki milyonlarca belirsizliğin toplamında oluşan sistemi; neredeyse sıfır hata payıyla kusursuz çalıştırabiliyoruz.
Öğrenen sistemler sayesinde hata payları giderek azalıyor. Sürücüsüz arabaların araç kullanma kabiliyeti her gün daha da artıyor; her gün pi sayısına yeni basamaklar ekleniyor. Bilgisayarlar hatalı bir işlem yapıp kapandığında kendiliğinden bizden özür diliyor, bu hatanın sebebini buluyor ve sessizce kendisini üreten mühendislere bu durumu anlatıyor. Sistemin en altında yatan elektrik yüklü parçacıkların hareketlerindeki bilinmezliğe karşın, sistemin toplamı bilinebilir oluyor.
Makineler, bilgisayarlar veya robotlar, adlarına ne dersek diyelim, bu mekanik arkadaşlarımızın rutin işleri bizden daha iyi yapacakları fikrine alıştık. Bizden daha dikkatli, daha hızlı, daha kusursuz olacaklar. Ancak doğanın temelinde, atom düzeyindeki parçacıklarda bile belirsizlik olduğu ve olmaya devam edeceği için mutlak kusursuzluğa ulaşamayacaklar. Sahicilik, kusursuzluktan daha kıymetli olacak.
Makineler kusursuzun peşinde ama insana ait kusurlu güzellik de önemli
Futbolda hakem hatalarını neredeyse sıfıra indirecek sistemler kurmak mümkünken, bu oyunu neden bir kişinin iradesine teslim ediyoruz, düşünsenize? Çünkü hakem kusursuzlaşsa; saha çizgilerinden kaynaklanan hata payları futbolu etkileyecek. Onu sensörlerle ölçsek, kale direkleri, çim uzunluğu, rüzgâr hızı gibi faktörler gözümüze batacak. Onların etkisini sıfırlasak dahi en sonunda diyeceğiz ki, “Top yuvarlaktır, nereye gideceğini bilemeyiz.” Topun nereye gideceğini ve her bir oyuncunun özgür iradesiyle hangi kararı vereceğini önceden kestirebildiğimiz anda da futbol oyununun sonunu getirmiş olacağız. Oyun olmaktan çıkacak, yok olacak.
Aynı örneği ekonomiye, kent hayatına ve iş hayatına koymak mümkün. Makro ölçekte ekonomideki çalkantıları, fiyat dalgalanmalarını, şehir trafiğini tahmin ve kontrol etmek mümkün. İstanbul’daki milyonlarca aracın saat saat hareket eğilimini biliyoruz ama bir anda U dönüşü yapan sürücülerin öngörülemezliğini çözemeyeceğiz. Akıntıyı görüyoruz ama nehirdeki her bir damlanın ne yaptığını bilemeyeceğiz. Ve makineler bize nehrin nasıl aktığını en doğru şekilde söylerken, ters yöne doğru giden tek bir damla başka bir yolculuk yapıyor olacak. Makineler kusursuz doğruyu yaratacak ama insana ait olan kusurlu bir güzellik bizi etkilemeye devam edecek. Harry Potter serisinin ilk basımına ait kitapların içindeki yazım hatasından ötürü koleksiyonerler dünyasında 26 bin pounda alıcı bulduğuna dair haberler çıktı. Kusursuz kitapların basıldığı; hatta dijital metinlerin kendi kendisini düzelttiği bu dünyada kusurlu bir metin kalbimizde başka duyguları tetiklediği için muhtemelen.
Captcha sistemleri düne kadar verdiği örnek metni hatasız yazdığımız takdirde robot olmadığımıza kanaat getiriyordu. Şimdi ise tuşlara başımızda insana dair hatalar varsa bizim gerçek bir kişi olduğumuza inanıyor. Kusursuz bir mükemmellik yerine sahici bir gerçeklik değer kazanıyor.
Yorumlar