Önceki yazımda, inovasyon kelimesini şov yapmak için kullanan firmalara yüklenmiş ve doğru stratejinin yapıtaşlarının neler olduğundan bahsetmeye çalışmıştım. Bu sayıda, köklü firmaların neden inovasyon yapmakta zorlandıklarından bahsedeceğim.
Dünya tarihinde, değişim hızının en yüksek olduğu çağda yaşıyoruz. Tüm sektörler, tüm alışkanlıklar, tüm normlar değişiyor ve artık biz eski bildiklerimizle hayatımızı ya da firmamızı yönetemeyecek haldeyiz. Işık hızıyla geçen arabalar yüzünden afallamış, otoyol kenarındaki kaplumbağa gibiyiz. Kendimizi aciz, yavaş ve yetersiz hissediyoruz.
10 yıl önce (dünyanın en başarılı 500 firmasının listelendiği) Fortune 500’ün ilk sıralarında olan firmaların yüzde 40’ından fazlası bugün o listede yoklar. Ya iflas etmiş ve yok olmuşlar ya da o eski güzel günlerinden eser yok şimdi. Yerlerini “yeni yetme” firmalara bıraktılar ve gittiler.
Üretmek hiç bu kadar kolay olmamıştı
Dünya öyle bir üretkenlik içerisinde ki, her yeni gün, her gün kullandığımız bir ürünün ya da servisin “daha iyisi” karşımıza çıkıyor. Üretmek hiçbir çağda bu kadar kolay olmamıştı.
Eskiden bir ürün ya da servisin “yıllardır en iyisi” olan, herkesin bildiği bir markası vardı ve çok da düşünmeden onu alırdık. Şimdi alırken aklımızda şu lanet soru şu: “Daha iyisi, daha ucuza bir yerlerde varsa ve ben duymamışsam?”
Yani düşünün, sorun ürünün bizi ikna edememesi değil, üretilmiş onca şey arasında kaybolup gitmesi, fark edilememesi. İşte, böyle bir değişim ve üretim hızından bahsediyorum.
Haliyle, durum böyle olunca başarısızlığın iki temel sebebi ortaya çıkıyor;
- 1. Değişememek, dönüşememek = İnovasyon
- 2. Kalabalıklar arasından ayrışamamak, kendi varlığını duyuramamak = Pazarlama
Bu yazıda ilkini konuşacağımızı söylemiştim ve devam ediyorum.
İnovasyonu beceremeyen köklü firmaların başarısız olmalarındaki nedenleri girişimcilerin zihniyetleriyle karşılaştırarak göstermeye çalışacağım.
Köklü firma: Gelirler düştüğü için inovasyon yapmak ister.
Girişim: Kendinin ya da tanıdığı insanların bir derdi vardır ve onu çözmek için inovasyona koşar.
K: Maaşı yüksek olmasın diye vasat insanları işe alır.
G: Konusunda en uzman insanı bulur, yakasına yapışır, gerekirse ortaklık bile verir.
K: İnovasyon ile yaratıcılığı aynı şey zanneder. Bir günde her şeyin değişmesini bekler.
G: İnovasyonun döngüsel bir süreç olduğunu bilir; Araştırma -> Deneme -> Analiz -> Geliştirme
K: Her şeyi kendi içinde üretmeye çalışır. Zaman ve bir sürü para kaybeder.
G: Fikrini herkese açar ve stratejik işbirlikleri kurar.
K: Çalışanlara, “inovatif fikirler buluyoruz” gibi çağrılar yapıp, topladığı fikirlerle ne yapacağını bilemez.
G: Ürünün gelişim sürecini, ulaşmak istediği hedeflere uygun olarak evrelere ayırır.
K: Onlarca farklı fikri aynı anda hayata geçirmeye çalışır, odaklanamaz.
G: Bir fikri onlarca farklı şekilde dener.
K: Bir fikrin hayata geçmesinin önünde lansmana kadar 300-500 yönetici onayı gerekir.
G: Fikri en küçük, en basit haliyle müşterinin deneyimine sunar ve sadece onun onayını bekler.
K: Riske girmemek için başkalarının başarı hikâyelerini taklit eder.
G: Deneyip yanılarak kendi yolunu bulmaktan korkmaz.
K: Üç-beş gencin kurduğu, azıcık müşteri kitlesine sahip bir firmanın kendine tehdit olamayacağını düşünür.
G: Müşterilerini çok memnun eder. Yatırımcılar potansiyeli görür, parayı basar, bir anda milyonlarca kişiyi memnun eder hale getirir.
K: Eski iş yapış şekillerini yıllarca aynen yapmaya devam eder.
G: Her gün işini nasıl daha verimli, daha hızlı ve daha kolay yapabileceğini araştırır ve yeni araç-gereçler kullanır. Çünkü zaman ya da enerji kaybetme lüksü yoktur.
Yorumlar