Üstelik Türkiye’de işgücüne katılım, ‘ev hanımı’ sayısının yüksekliği nedeniyle zaten pek çok ülkenin altında, buna rağmen iş arayanların yüzde 12’si iş bulamamış. 15-24 yaş arası işsizlik tabii daha da yüksek, yüzde 23 seviyelerinde. Düşündürücü olan ise bu yaş arasındaki gençlerin dörtte birinin işsiz olduğu gibi herhangi bir eğitim kurumuna da devam etmiyor oluşu.
Önümüzdeki dönemde dünyada daha da ‘korumacı’ yani yerli şirketleri kayırmaya ve istihdamı artırmaya yönelik politikalara doğru gidilmesi riski artıyor. Trump, ABD’de imalat sanayinde çok daha fazla iş oluşturma hayalini paylaşıyor. Bu da mal üretiminde ucuz işgücüne dayanarak ihracat ile kalkınmaya çalışan bizim gibi ülkelere kötü haber.
Dijitalleşmenin hızı sadece son kullanıcı/tüketici hayatına değil, üretime, sanayiye, hizmet sektörüne yayıldıkça sektörde fırsatlar artıyor. Fakat popüler kültür öğelerinde, filmlerde gördüklerimiz, “start-up zengini” efsaneleri kodlamanın toplumun az bulunan parlak zekâlarının tekelinde olduğunu düşündürtüyor. Halbuki dünyanın en değerli teknoloji şirketlerinin kümelendiği Silikon Vadisi, ABD toplam yazılım sektörü istihdamının sadece yüzde 8’ini gerçekleştiriyor. Oldukça büyük bir kodlayıcı kitlesi farklı sektörlerde, farklı iş fonksiyonlarını desteklemek için çalışıyor.
Kodlama tabana yayılabilir
ABD’de oldukça yaygın olan, pek çok ülkeye de yayılan, bir kampüste 2 veya 3 gün süren ‘hackathon’ etkinliklerin videolarını izlerseniz ki, CNN bile üstüne haber videoları paylaşıyor, katılımcıların bazılarının henüz liseden yeni mezun olduğunu, aralarında azımsanmayacak sayıda kız olduğunu da görebilirsiniz. Çünkü dünyada kodlamayı genç nesillere yaklaştırmak, çocukların okulda sanki yabancı dil dersi alır gibi kodlama dilleriyle de tanışmasını sağlamaya yönelik girişimler artık ilk etkilerini göstermeye başlıyor. Dört yıllık bilgisayar mühendisliği alanındaki eğitimlere yığılma da azaltılmaya ve iki yıllık programlar ile de yetkinlikler kazandırılmaya odaklanan ülkeler var
İki-üç günlük ‘hackathon’larda birbirleriyle rekabet halinde olan küçük gruplar prototip yazılımlar üretiyor, bu yazılımların müthiş şekilde çalışması beklenmiyor, bu bile kısa sürelerde basit işleri gerçekleştiren kodlar üretebilmenin olasılığını, hem de her projenin çok sofistike olmasının gerekmediğini bize kanıtlıyor. Zaten her yazılımın da mucizeler yaratması gerekmiyor. Yerel hizmetleri iyileştiren uygulamalar, KOBİ’lerin online satış, online muhasebe, tedarik, lojistik ihtiyaçlarını bazen çok sade, basit işlerle çözmek olası. Özellikle Türkiye gibi 80 milyonluk bir ekonominin dijital dönüşüm aşamasında ortaya çıkan yazılım ihtiyacı da azımsanmayacak büyüklükte. Kritik pazar büyüklüğüne zaten sahibiz ve yerelde etkinlik sağlayan uygulamalar ardından yurtdışında da alıcı bulabilir.
Sadece gençlerden kodlama beklenmiyor. Klasik mavi yaka işlerinde önemli kayıp yaşayan şehir ve bölgelerin bazılarında orta ve ileri yaş çalışanlara yeniden meslek edindirme programları arasında artık temel kodlama eğitimleri de veriliyor. İşsiz kalan madencilerin yazılımcı olduğu gibi dikkat çekici haberler dışında, mesela California’da mahkûmlara da yazılım eğitimi veriliyor, öbür uçtan örnek ise, İngiltere’de Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS) yapısında tıp çalışanlarının bir kısmını yazılımcıya çevirerek disiplinler arası becerilerle katma değeri yükseltme çabası. Zira kodlama sadece matematik ve mantık ağırlıklı bir beceri seti gerektirmiyor, aslında takım çalışması, konsantrasyon, teknik donanımları kullanabilmeye eğilimli olmak da büyük fark yaratıyor. Gelecekte yazılımcılar da sendikalı mavi yakalılar gibi bir işkoluna niye dönüşmesin! Bu alanda yeni işleri kapmak için herkesin potansiyeli olduğunu ülke olarak fark etmemiz gerekiyor.
Yorumlar