Kentli ve dijital insanlar olarak zamane falcılarına dönüştük. Düşünmeye ayırdığımız zamanın çoğunu geleceğe dair öngörüler için kafa yormakla dolduruyoruz. Yarına damga vuracak bir ışık bulmak istiyoruz. İyi bir iş fikrini, yeni bir teknolojik yaklaşımı, dijital hayatla sosyal hayat arasında farklı bir köprüyü; kısacası günün yeni altınını keşfetme arzusundayız. Tıpkı altın arayıcıları gibi, eleğimizi suya daldırıp binlerce taşın içinde parlayan minik altın taneciğini bulmaya çalışıyoruz.
Lakin şöyle bir sorun var. Bugüne dek, geleceği mevcut paradigma ışığında öngörmeye çalışan yerleşik yapılar, bunda yeterince başarılı olamadı. Geleceği mevcut işleyişin devamı olarak kurgulamakla yetinmek; iş ve teknoloji dünyasının, akademinin, strateji geliştiren kuruluşların temel yanılgısı oldu. Halbuki geleceğe damga vuranlar öngörülmeyen, küçük, yıkıcı, ezber bozan inovasyonlar oldu.
Şimdi de geleceğe dair öngörülerin önem ve anlam kazandığı bir dönemdeyiz. Zira dünyanın yeni normu belirsizlik. Belirsizlik bulutunu aralayıp, önümüzdeki yolun nereye gideceğini görmeye çalışıyoruz. Şirketlerin tümü finansal büyüme planları yapıyor, bu planları alt alta yazıp topladığımızda dünya ekonomisinin büyümesinin çok üzerinde sayılar görüyoruz. Bazı kuponların yatacağı, düzlemlerin değişeceği aşikâr. Ama günümüzün devlerinin bunu kabul etmesi ve kendilerini var eden paradigmayı bozmaya çalışması kolay değil.
Bolca belirsizliğin yanında, bazı mutlak ipuçları var. Dünya kaynaklarının hızla tükendiği, insan hayatının uzayacağı, kurumların iş yapış şeklini teknolojiye her gün daha fazla entegre edeceği gibi. Tümevarım, bize ayakta kalacak kurumların bu gerçeklerle barışık öngörüler yapması gerektiğini söylüyor. Sürdürülebilir iş modellerine odaklanan, yeni neslin değerlerini içselleştiren, teknoloji yatırımlarını artıran kurumların sayısı da doğal olarak artıyor. Ama bunların tümü, mevcut paradigmanın içindeki refleksler. On yıllar sonrasının şirketlerinin, Y ve Z kuşağı kültürünün iş hayatının baskın kültürü haline geleceğini, küresel ısınmayı, tamamen dijitalleşmiş olmayı zaten kaçınılmaz gelişmeler olarak kabul etmiş; bir de üstüne öngörülemeyen bazı devrimlere uyum sağlamış olması gerekiyor.
İnternet hayatımıza bilgi kaynağı olarak girdiği ilk yıllarda eskinin bilgi kaynağı ansiklopediyi ve gazeteleri alt etti. Ama esas dönüştürücü etkisini eski teknolojiyle akla gelmesi mümkün olmayan sosyal metaforlar yaratarak ortaya koydu. Mobil iletişim, sabit telefonu geçtiği gün değil; sabit iletişimle akla gelmeyecek yeni bir düzlem kurduğu gün dünyayı dönüştürdü. Nesnelerin interneti, sürücüsüz araçlar, neredeyse sonsuz hızdaki veri transferleri de; dünyayı yeni bir düzlem tanımladıkları gün dönüştürmüş olacaklar.
Bu yeni düzlemin bazı köşelerinin nerede olduğunu biliyoruz ama hâlâ belirsiz, öngörülemeyen noktaları olacağını da biliyoruz. İşte geleceğin şirketleri, bugünden öngörülen kuşak değişimi, küresel ısınma, dijitalleşme gibi değişimlerle birlikte; öngöremediğimiz belirsizliklere de kendini adapte edebilen çevik, esnek şirketler olacak.
Değişimi öngörmekten daha değerlisi, akla hayale gelmemiş kimi değişimler yaşandığında bunu komplekssizce kabul edip, kendisini adapte edebilme kabiliyeti olacak. Miadı dolmuş fikirlerden vazgeçebilme meziyeti, yeni iş fikri bulmaktan daha kıymetli bir reflekse dönüşecek. Geleceğin en başarılı şirketleri kendisi vizyon çizenler değil, çizmediği vizyona en hızlı entegre olanlar arasından çıkacak.
Yorumlar