Ekonomik büyümemiz birkaç yıldır yavaşladığından büyük, iddialı hedefler koyup yeniden dikkat çeken bir ülke olmaya çalışıyoruz. Yeni havalimanı ile bölgenin aktarım lideri olmak, Ataşehir’e finansal kurumları taşıyarak İstanbul Finans Merkezi’ni hayata geçirmek, veri kabloları ile Türkiye’yi data aktarım merkezi yapmak, ve tabii ihracatımızı arttırmak, ihracatımızın kilogram başı değerini yükseltmek gibi.
Fakat klasik anlamda küresel ticaret artık tarihin zirvelerinden daha geride. 10 ülkede üretim yapan çok uluslu bir şirketin merkez ofisinde 2007’deki güçlü ticaret akışından 2008’deki ani düşüşü bizzat gözlemlemiştim. Üstelik sadece mal ticareti değil, hizmetler ve finans/sermaye alışverişi de dünya genelinde yavaşladı. Bu 3 tür uluslararası akım 2007’de 30 trilyon dolara çıktıktan sonra 2009’da 18’e düşüp 2014’te tekrar 30 trilyona geldi, fakat toplam dünya ekonomisi büyüklüğüne oranları yüzde 53’ten yüzde 39’a geriledi. Bildiğimiz anlamda mal, hizmet ve sermaye hareketlerinin dünya ekonomisindeki ağırlığı 2007’deki zirve seviyelerine kısa vadede yaklaşamayacak bile.
Öte yandan veri ve bilgi transferi ise katlanarak artıyor. 2005’te 4,7 terabit/saniye küresel bantgenişliği 10 yıl sonra 2014’te 211 terabit/s oldu. Dijital işlemler dünya ticaretini değiştiriyor. İhracatımızın birim değerini yükseltmek tabii ki vazgeçilemez bir hedef ve zaten tüm dünya ülkeleri için geçerli bir hedef! Fakat küresel toplam ihracat hacmi, dünya ekonomisinin büyüme hızından yavaş iyileşirken başka türlü de büyüyebilmemiz lazım.
Bağlantılılıkta ilerleyemiyoruz
Saygın yönetim danışmanlığı kurumu McKinsey’nin derinlemesine çalışması, ülkeleri mal, hizmet, finans, insan ve data akımları açısından değerlendiriyor. Buna göre dünyanın en ‘bağlantılı’ ülkesi Singapur’u Hollanda, ABD, Almanya ve İrlanda takip ediyor. McK’nin tablosunda maalesef Türkiye 41. sırada, 5 tip uluslararası akımın ülkemizde oluşturduğu değer, milli gelirimizin %65’ine denk geliyor, ki bu da bizi 3. grupta tutuyor. Teknolojik altyapıya önemli yatırım yapıp sıçrayan Hollanda ve İrlanda’da 5 tür akım toplamda yıllık milli gelirlerinin 2 katı seviyede hacim ortaya çıkarıyor.
Ülke olarak dönüşüm yaşamakta zorlanabilecek büyüklükteyiz. Fakat dünyada gördüğümüz ‘başarılı yöresel sıçrama’ örneklerini de ortaya koyamıyoruz. McK, araştırmasında şehirleri de 5 açıdan sıralamış. 3. havalimanımız olunca daha ciddi kayıp yaşayacağından bahsettiğimiz Frankfurt, veri bantgenişliği kullanımına göre Londra ve Amsterdam’ın önünde dünyanın en bağlantılı kenti! Yani havalimanı geliri kaybetse de Türkiye’ye komplo düzenlemeye o kadar da acil ihtiyaçları olmayabilir!
Maalesef hiçbir şehrimiz ne mal, ne hizmet, ne sermaye, ne insan ne de veri hareketliliği açısından dünyada ilk 25’te yer alıyor. Finansal bağlantılılık skorunda bölgemizde Tel Aviv listeye son sıradan girebiliyor, Katar 22., Dubai ise 16. sırada. Tabii ki kültürel, dini, politik nedenleri de vardır, ama “niye bizdeki terör saldırıları Paris’tekilere yapılan gibi dayanışma mesajları yağdırmıyor” diye sorgularken dünya ile o kadar da bağlantılı olmadığımızı, yabancı öğrenci veya işgücü sahibi göçmen yoğunluğunda bile listeye giremediğimizi fark etmeliyiz belki de…
Bağlantılılık skorumuzu yükseltmek içinse yapılacak çok fazla şey var: Güvenli bir teknolojik altyapı, açık bir internet ama mahremiyeti koruyan bir yaklaşım; insana ve mesleki, ticari beceri, eğitim alanlarına yatırım; ülke içi dijital uçurumu yok etmek; sağlıklı ve dürüstçe denetlenen bir rekabet ortamı; ülke içinde işinden-yerinden olma durumlarına özel stratejiler ve tabii ülke için değişen dünya ekonomisinde doğru rolleri hedeflemek, her şeye değil akılcı alanlara yatırım yapmak gibi…
Yorumlar