Bilgisayarların işlem gücü ve depolama kapasitesindeki güçlenme, internet erişiminin ve mobil bağlantının yaygınlaşması ve hızlanmasıyla birlikte dijitale aktarılabilen her türlü metanın çoğaltılma maliyeti sıfıra yaklaştı. Müzik, habercilik, yayımcılık, eğlence sektörleri büyük dönüşüm yaşarken diğer alanlara da yayılan bu dijital devrimin bizi bilgi çağına götürdüğünü düşündük ve düşünüyoruz.
Etraftaki veri bolluğuna paylaştırabileceğimiz dikkat verme anlarımız sınırlı miktarda. Evet, ilgiyi, dikkati çekebilmek için onlarca yıldır uğraşan reklamcılık, pazarlama sektörleri var ama artık çoğu sektör bir nevi reklamcı olmak zorunda, çünkü asıl kıt kaynak dikkat!
Birkaç yıl öncesine kadar, internet dünyasında ‘içerik kraldır’ söylemi çok sevilen bir slogandı, tasarım, görsellik hatta belki de eğlence faktörü iyi bir içeriği yenemez düşüncesindeydik. Fakat artık iyi ya da kötü içerik, bolluk ekonomisini bizzat yaratacak kadar kolay üretilebiliyor. Bu noktada içeriğin kalitesinden çok dikkat çekip çekmediği önem kazanıyor.
İşte, bu nedenle ABD’de Trump Kasım’daki başkanlık seçimi finaline kalabiliyor. Diktatör Mussolini’nin bir sözünü bilmeden Twitter’da yaydıktan sonra Mussolini’yi örnek mi alıp almadığını soran gazetecilere ‘Hayır… Ama dikkatinizi yakaladı değil mi’ diyebilen Donald Trump tam bir tıklatma ve okutma fenomeni. Türk haber sitelerinde ucu açık sorular ile haber başlığı yazıp tıklatma elde edilmeye çalışıldığı gibi, Trump da iyi ya da kötü kendinden bahsettirmeye odaklı! Cumhuriyetçi Parti’dekilerin bir kısmını bile şaşırtan Trump’ın yükselişini sadece sosyopolitik analiz etmek yeterli olmayacaktır.
‘Bir dakikanızı rica edebilir miyim’?
Evet, Trump yabancı düşmanlığına oynuyor, az eğitimli kitlenin gelir sıkıntılarına kısa vadede cazip çözümler vaat ediyor, dış ticareti sınırlamak, Çin’den mal alımını azaltmak, göçmen işçileri azaltmak gibi; radikal söylemler sahibi pek çok lider gibi ülkesinin uluslararası arenada güç kaybettiğini, yeniden eski şaşalı günlere dönüleceğini müjdeliyor. Bunlar günümüzde tekrar yükselişe geçen eğilimler. Fakat Trump ve Trump gibi politikacılar aslında bu düşüncelere sahip olduklarından değil, dikkat ve ilgi çekerek ayakta kalabilecekleri için bu söylemleri kullanıyorlar.
İlerici, akılcı, aydınlanmacı siyaset felsefesi ve demokrasi düzeni, bireyin özgür iradesini temel alan bir yaklaşımla son iki yüzyılda dünyayı ilerletti, fakat artık irademizi kullanmaktan kaçınır olduk. Bu yüzden irrasyonel söylemleri olan laf ebelerine oy verebiliyoruz, ya da bizim adımıza karar verme yetkisini devrediyoruz. İşte karar verme yetkisini devralmak isteyen sayısız dijital girişim de 21. Yüzyılın geri kalanı için mücadelede, bilmem farkında mısınız?
Çünkü insanın verebileceği sınırlı miktarda ‘iradeli dikkat’ var ise, belki de bu kısıtı kaldırmalı teknoloji sektörü! Google’ın Inbox uygulamasında otomatik cevap ver özelliği bir süre sonra siz kontrol etmeden de sizin adınıza e-posta cevaplayacak. Karşı tarafın da aynı yetkiyi verdiğini hayal edin, ikiniz adına konuşup buluşma ve iş, eğlence kararlarını veren yapay zekâ ve algoritmalar! Bir tarafta dikkatimizi çekene yanaşma dürtümüz, diğer tarafta da düşünmeme özgürlüğünü arayışımız…
Yorumlar