1997’den beri blog’umda, 98’den beri basılı dergilerde dijital dünya üzerine yazıyorum. İnternet ilk yıllarda benim gibi gençlerin kafalarına göre ürettikleri içeriklerle doluyken kurumsallaştıkça evrim geçirmişti; fakat yazmaktaki 20. yılımda internetin sahte içeriklerle ABD’de bile seçim etkilediğini görmek çok yol gidemediğimizi hissettiriyor. Halbuki kullanıcı dostu tasarım, kesintisizlik, esnek sunuş, erişilebilirlik yazılım ve web alanında çok olumlu ilerliyor, donanımları bile etkiliyordu, MP3 çalarları sadeliği ile iPod; Yahoo!, Altavista gibi siteleri ise Google alt ediyordu.
Sosyal ağlarda ‘beğendim’; ‘çok güzel’ gibi onlarca sıradan yorum yerine kullanılsın diye tasarımsal sadelik ve de insanlar arası olumlu telkinleri teşvik etmek amacıyla ‘Like’ tuşu 2009’da hayatımıza sokuldu; 2 yıl test edildikten, hatta proje bir ara iptal edildikten sonra! 2010’da YouTube yıldızlı değerleme sisteminden Beğendim/Beğenmedim’e; 2015’te Twitter yıldız tuşundan kalpli beğeniye döndü, milyonlarca internet sitesi bu platformların beğen/paylaş ikonlarını taşıyor sayfalarında… 2012-2016 arası Socialbakers’a göre Beğendim tuşu kullanımı 5 kat arttı, artmaya devam ediyor!
Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde gördüğümüz üzere fiziksel ve güvenlik ihtiyaçlarımızdan hemen sonra ‘ait olma’ isteğimiz geliyor. Araştırmalar, az beğeni almış paylaşımları ‘beğenmek’te çekimser kaldığımızı, ‘ya başkaları beğenmezse’ diye düşündüğümüzü, içerik müthiş olmasa bile çok beğenilen paylaşımlarda ‘beğen’e kolay bastığımızı gösteriyor. Bir sonraki ihtiyaç olan sayılma, statü elde etme de ‘beğeni’ toplamak olarak modern dünyada form buluyor. Facebook’ta, Instagram’da ilk baktığımız, biz yokken kim bizle ilgilendi görmemizi sağlayan ‘Bildirimler’ bölümü değil mi! Beğenilme güdüsü ile içerik paylaşmamız çok da garipsenmemeli, okulda yüksek not almaya teşvik edilen bireyler olarak, daha çok övgü istiyoruz.
Beğen tuşu amacı aştı
Fakat çok daha masum amaçlarla tasarlanan beğenme özelliği Facebook’un bizlere gösterdiği ‘Haber Akışı’nı modellemede en büyük araçlardan birine dönüştü. Beğenilerimiz, sosyal ağların bize hangi arkadaşlarımızı ve ne tür paylaşımları göstereceğini belirliyor. Facebook bireysel tercihlere göre içeriği sıralayıp sundukça, bireyler bilinçli ya da bilinçaltından beğenilecek içerik sunmaya odaklanıyor.
Fakat daha önce beğendiklerimize benzer kaynaklardan (arkadaş, sayfa, kurum) bize daha çok içerik sunuldukça tek yanlı beslenme bozukluğuna gidilebiliyor. ABD seçimleriyle alakalı 20 sahte haber; 19 resmî kaynaktan paylaşılan 20 gerçek, önemli haberden daha çok etkileşim ve okuma elde etmiş, en ünlüsü de Papa’nın, “Clinton’a oy vermeyin” çağrısı yaptığını iddia eden sahte haber.
Hatta, Makedonya’nın 45 bin nüfuslu Veles kasabasında çoğu Trump taraftarı sahte haberleri çarpıcı başlıklarla yayımlayıp milyonlarca tıklamayla Google Adwords geliri elde eden 140 internet sitesi işleten gençlerin hikâyesi bugün BuzzFeed’den Wired’a pek çok yayında işleniyor.
Tabii, bu da çok beğeni alan içeriklere benzer içeriklerin üretilmesine neden oluyor internette. Dijital ölçümlemenin bu kadar gelişmiş olmadığı dönemlerde, örneğin gazete ve dergiler kaç kişinin hangi makaleyi okuduğunu, beğenip beğenmediğini bilmiyordu. Bu da farklı içerik ve biçimde haber deneyleri yapabilmelerini sağlıyordu..
Daha da çarpıcı olan, az ‘beğeni’ alan içerik ve kişilerin sosyal ağ haber akışlarında daha az görünür olabilmesi, farklı görüş ve düşüncelerin, eleştirilerin duyulmamasına yol açıyor ve sosyal medya çağı öncesindeki o ‘açık/özgür internet’ idealinden uzaklaştırıyor. İlk 10 yılında İnternet samanlıkta bize değişik gelen şeyleri aramak iken bugün sadece işimize gelenleri aradığımız yer olmamalı… Gerekirse beğenmeyin!
Yorumlar