Skip to main content

Geçtiğimiz ay ABD Başkanı Obama, internet sağlayıcılarının kamu hizmetleri gibi denetlenmesi gerektiğini ve internette bulunan tüm sayfalara ve hizmetlere eşit erişimin garantilenmesi gerektiğini söyledi. Ağ tarafsızlığı (net neutrality) kavramına değinen bu demeç dünyada ve Türkiye’de de yoğun tartışmalara konu oldu

Ağ tarafsızlığı kavramı, internet erişim sağlayıcıları veya devletlerin internet üzerindeki veri veya hizmetlere eşit davranması gerektiğini ortaya koyan bir kavram. İnternet üzerindeki hiçbir veri, hizmetin veya platformun özel olarak bir politikayla, kanunla, düzenlemeyle kontrol edilmemesi ve trafiğinin engellenmemesi bu kavramın özü.

Türk hukukunda ağ tarafsızlığı kavramını açıklayan ve bu konuda kriterler belirleyen bir düzenleme henüz bulunmamakla birlikte, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından TTNET aleyhine verilen 18.01.2012 tarihli ve 2012/DK-59/19 sayılı kararın Türkiye’de ağ tarafsızlığını ihlal konusunda verilen ilk ceza olduğu ileri sürülüyor. Bu kararda, TTNET’in YouTube, İzlesene, Vimeo ve Rapidshare gibi servisleri mahkeme kararı olmaksızın yavaşlattığı veya engellediği vurgulanarak yüklü miktarda para cezasına hükmedildi. Ağ tarafsızlığının ihlali olan bu durum için BTK, yasal dayanak olmadığı halde mevcut yönetmeliklerde var olan erişim sağlayıcı yükümlülüklerinin ihlal edildiği olgusuna dayanıyor.

BTK, bir yandan böyle bir ceza uygularken, diğer yandan da adil kullanım kotası belirlemiş durumda. Çok para verene hızlı internet sağlanırken, az para verene yavaş ve kotalı internet sağlanıyor. Adil kullanım kotası uygulaması aslında ağ tarafsızlığını ihlal etmekten başka bir şey değil.

Ağ tarafsızlığında değişik ihlaller görülüyor

Bugün birçok ülkede ağ tarafsızlığı konusunda değişik ihlaller görülüyor. Bazı ülkelerde, yerli içeriklerin yabancı içeriklere nazaran daha güçlü olabilmesi için yabancı sitelerin trafiği yavaşlatılırken, bazı ülkelerde ise müzik endüstrisi baskısıyla peer-to-peer bağlantı sağlayan yazılımlar veya bu iletişimi kullanan protokoller engelleniyor. Bazen güvenlik gerekçesiyle VPN bağlantılar engellenirken, bazen de hâkim durumdaki erişim sağlayıcı şirketler, kendi ürettikleri içerik veya servisleri ön plana çıkarma peşine düşüyor. Bazı ülkelerde erişim sağlayıcılar, diğer içerik sağlayıcılara taşıdıkları içeriğin veya verinin niteliğine göre farklı fiyat uygulama yoluna gitmişlerken, içinde Türkiye’nin de bulunduğu bazı devletler, internette zararlı olabileceğini düşündüğü içeriklere erişimin engellenmesinin kamusal bir hak olduğu görüşünde ısrar ediyor. Ağ tarafsızlığının ilkelerine aykırı tüm bu durumlar, sadece piyasadaki rekabeti bozmakla kalmamakta, bireylerin başta ifade özgürlüğü olmak üzere birçok özgürlüklerini de açıkça baltalıyor.

Tüm bu tartışmalar henüz bir yere varmış değil. ABD’de iletişimi düzenleyen ve denetleyen Federal Communications Commission (FCC), kafa karışıklığı yaşamaya devam ediyor. FCC, erişim sağlayıcıların herhangi bir içeriğe erişimi engellemesine veya yavaşlatmasına yasak getirirken, erişim sağlayıcıların başka şirketlerle kârlı olabilecek anlaşmalar yapmasına ve belli içerikleri ön plana çıkarmasına izin verince, FCC ağ tarafsızlığı konusunda taviz vermeyen kullanıcıların yoğun protestosuna maruz kaldı. Avrupa Birliği’nde de (AB) benzer durumlar var. AB’nin 2003 direktifi, 2009 yılında çıkarılan iki direktifle güncellenerek ve açık şekilde ağ tarafsızlığı benimsenmesine rağmen birçok Avrupa ülkesi, erişim sağlayıcıların ağ tarafsızlığını ihlal eden uygulamalarına gözünü kapamış durumda.

Obama’nın demeciyle hareketlenen bu tartışma, daha uzun yıllar sürecek.