Axios, Temmuz ayının sonunda yayımladığı bir makale ile sosyal ağ çağının sona erdiğini duyurdu. Makaleye göre, 2003’te Friendster ile başlayan dönem, Facebook’un TikTok algoritmasına benzer bir algoritma kullanarak kullanıcılarını önerilere boğacağını açıklaması ile son buldu. Zira akıllı telefonların ve bağlantı hızlarının birbirlerini destekler şekilde yükselişlerinin önemli bir rol oynadığı 20 yıllık süreç, insanların, arkadaşlarının paylaşımlarını görebilmelerini ve onların dijital dünya deneyimlerine katkıda bulunabilmelerini önceliyordu.
Sosyal ağ çağı
Yazar Clay Shirky, bundan 10-15 yıl önce konuşmalarında ve yazılarında internetin, kendisinden önce gelen iletişim kanallarından farklı olan yanlarını özetliyor ve internetin (sosyal medya ile birlikte) “nasıl tarih yazabileceğine” eğiliyordu.
İnternetin, basılı yayın, radyo, televizyon ve telefon gibi iletişim yöntemlerinin aksine anlık, çok kaynaktan çok kaynağa çift yönlü olarak mesaj iletimi yapabilen yapısına değinen Shirky’nin, bu yapının daha iyi bir dünya için nasıl kullanıldığına ve kullanılabileceğine dair örnekleri muhtelif yerlerde sıralaması, ona tekno-optimist unvanını kazandırmıştı.
Kenya’da seçimler sonrası yaşanan etnik çatışmaların haritalanmalarından New York’ta kaybolan bir cep telefonunun sahibine ulaştırılması için dünyanın dört bir yanında seferber olan insanlara, Çin’de yaşanan bir depremin, devletin müdahale ve sansür mekanizmalarının uyanmasına bile fırsat vermeden dünyaya duyurulmasına kadar pek çok olay Shirky’nin anlatılarında kendine yer buluyordu.
Dönemin teknoloji konferanslarında, köşe yazılarında, blog postlarında benzer örneklerden sıkça bahsedilse de Shirky’nin anlatılarını farklı kılan, parmak bastığı noktaydı: Örneklerde insanların, herhangi bir çatı organizasyonun dahli olmadan ortak hedefler etrafında toplandıklarını ve ellerinden geleni karşılıksız bir şekilde yerine getirdiklerini aktarıyordu.
Teknolojinin günden güne artan bir hızla gelişmesi ve demokratikleşmesi, insanların daha hızlı ve zenginleştirilmiş bir biçimde iletişim kurmalarına olanak sağlamakla kalmadı; içerik üre[1]timini ve dağıtımını da kolaylaştırarak, onları tüketiciden üreticiye dönüştürdü. Henry Jenkins, bu dönüşümü “katılımcı kültür” (participatory culture) olarak tanımlıyordu. Clay Shirky ise End of the Audience Theory’i (İzleyicilerin/ Dinleyicilerin Sonu Teorisi) ortaya atmıştı. Sosyal ağ çağının sonuna giden yolun taşları böyle döşendi.
Dijital iyilikte yeni dönem
Teknolojinin demokratikleşmesi denildiğinde genellikle ses, metin ve video içerikleri oluşturmanın ne kadar kolaylaştığına ve sayıca artışlarına dikkat çekiliyor. Halbuki bu süreç, yeni gelir modelleri ve bilişim teknolojileri başta olmak üzere pek çok alanda yeni eğitim imkânları, markaların müşteri algılarının tüketiciden katılımcıya evrimi ve yeni girişim sayısında gözle görülür bir artış gibi çok daha fazlasını getirdi.
İnternetin doğası ile birlikte dijital iyilik olarak adlandırabileceğimiz, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için atılan adımların (Tech for Good olarak da anılıyor) doğası da değişti. İnsanlar, internetin bir köşesinde oluşturdukları kampanyaların fark edilmesini ya da sosyal medyada başlattıkları kampanyaların ikinci derece arkadaş gruplarının ötesine geçmesini ummak yerine kendi platformlarını kurmaya başladılar. Sosyal ağ çağının organizasyonsuz, görev tanımsız ortak hedef anlayışı, çatılarla güçlendi.
Örneğin, 2009 yılında kurulan ve kullanıcıların yaptıkları aramaları ağaçlara dönüştüren Ecosia, dünyayı iklim değişikliğinden korumak isteyen girişimcilerin ve internet kullanıcılarının altında birleştikleri bir çatı olarak 2009 yılından bu yana 160 milyon ağaç dikti. Ecosia, ağaçlar üzerinden karbon yakalama çalışmalarına katkıda bulunuyor, yerel tarımı destekliyor, kuraklığa karşı önlemler alınmasını sağlıyor ve hayvanların yaşam alanlarını koruyor. Benzer yaklaşımların sadece çevre için değil, toplumlar için de geliştirildiği görülüyor. Örneğin, Türkiye menşeli Help Steps, kullanıcılarına, attıkları adımları puanlara çevirerek istedikleri kuruluşa bağışta bulunma olanağı sağlıyor. Sivil toplum kuruluşlarından spor kulüplerine pek çok kuruluş uygulamanın kullanıcıları tarafından attıkları adımlarla destekleniyor. Bir başka örnek ise TooGoodToGo. İsrafın önlenmesi için yola çıkan girişimciler, gıda işletmeleri ile müşterileri buluşturuyor; taze olmasına rağmen ihtiyaç fazlası kabul edilen ve israf olacak olan yiyeceklerin daha uygun fiyatlara alıcı bulmasını sağlıyorlar. Dünyanın farklı yerlerinde kullanılan bu uygulama, ne yazık ki henüz Türkiye’de kullanılamıyor.
İş dünyasının bakışı
Dijital iyiliğin sadece internet kullanıcıları eliyle gerçekleştiğini söylemek yanlış olur. Zira, internet kullanıcılarından katbekat daha fazla güce sahip olan şirketler de dijital KSS ve kurumsal dijital sorumluluk projeleri kapsamında çeşitli adımlar atıyorlar. Bu durumun temelde iki sebebinin olduğu söylenebilir: İnternet kullanıcılarının adanmışlıklarının etkilerini artırma çabaları ve gelir adaletsizliğinden küresel ısınmaya, pandemiden açlığa pek çok sorunla boğuşulan dünyayı hem markalar hem de müşteriler için daha sürdürülebilir bir konuma getirmek.
Dünyanın iklim değişikliğinin etkilerini ciddi şekilde hissetmeye başladığı son günlerde markaların, çevre için adımlarını artırdıkları görülüyor. Örneğin, Garanti BBVA, Garanti BBVA Mobil Uygulaması içerisinde yer alan Ekolojik Durumum alanı, Mastercard ise Karbon Hesaplayıcı uygulaması ile müşterilerine harcamaları üzerinden kişisel karbon ayak izi raporu sağlıyor.
Sürdürülebilirlik, bu tür projelerin yürütüldüğü tek alan değil. Örneğin, çevre konusunda da çalışmalarını yürüten, 2007 yılından bu yana karbon nötr olan ve 2030 yılına kadar tamamen karbonsuz enerjiye geçiş yapmayı planlayan Google’ın erişilebilirlik konusunda da çalışmalarının olduğu biliniyor. Bu çalışmalardan biri, insanların işaret dillerini öğrenmeleri için yapay öğrenme desteğiyle geliştirilen uygulamalar. Google, işaret dilleri ile internet araması yapılabilmesi için de çalışmalarını sürdürüyor. Öte yandan, Snap de oyunlaştırma üzerinden işaret dillerini öğretmek için eğlenceli filtreler geliştiriyor.
Dikkat çeken bir diğer örnek ise kayıp çocukların bulunabilmeleri için geliştirilen AMBER Alert’in Instagram tarafından desteklenmesi. 2015 yılından bu yana Facebook tarafından desteklenen alarm sistemini 1 Haziran 2022 itibarıyla uygulamasına dahil eden Instagram, bu kolektif çabaya katkısını 25 ülkede sunacak şekilde genişletmeye hazırlanıyor.
Not: Bu makale ilk olarak MediaCat dergisinin Eylül 2022 sayısında yayımlanmıştır.
Yorumlar