Çocukluğumuzda sık sık “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuyla karşılaşırdık. 1980’ler ortamında, çok net bir kararım olmasa da, bu soruya cevabım genellikle ‘astronot’ olurdu. Zaten ebeveynler tarafından mühendis, avukat, doktor, öğretmen olma dayatmaları dışında, çocukların kurabildikleri ender hayallerden biriydi yıldızlara ulaşabilmek umuduyla bir astronot olma tercihi.
Günümüzün enformasyon çağı, astronot olmanın, bir kutunun içinde yaşamaktan çok da farklı olmadığını fazlasıyla göz önüne koymaya başlamış olmalı ki, yeni nesil çocuklar hayallerini dijital dünya üzerinden kuruyor. Geçtiğimiz yıl LEGO sponsorluğunda The Harris Poll tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada çocuklara meslek hayalleri sorulmuştu. Ankete cevap veren Çinli çocukların birinci tercihi hala ‘astronot olmak’ olsa da, Amerikalı ve İngiliz çocukların tercihi bir ‘YouTuber’ olmak. Hatta batı dünyasının çocukları için astronotluk artık neredeyse en az tercih edilen meslek haline gelmiş durumda.
Bugün henüz arifesinde olduğumuz devasa teknolojik dönüşüm sürecinde ise, artık çocuklara geleceğe yönelik meslek hayallerini sormak da bir o kadar anlamsızlaşıyor. Bugün çok popüler olan herhangi bir mesleğin, bundan 10-15 yıl sonra var olup olmayacağını bile kestirmek son derece zor. Tıpkı bundan 15 yıl önce YouTube’ın ve YouTuber’lığın var olmadığı gibi.
Dijitalleşme meslekleri dönüştürüyor
Yeni nesil teknolojilerle birlikte hızla artan dijitalleşme, pek çok mesleği dönüştürürken, kimisini de ortadan kaldırıp, yeni meslekler yaratıyor. Örnek vermek gerekirse elektronik posta ve yoğun sosyal medya kullanımı, mektuplaşma alışkanlıklarımızı ortadan kaldırmış, postacılık mesleğini sekteye uğratmış gibi gözükse de, bugün dijitalleşmenin ortaya çıkardığı e-ticaret sektörü binlerce yeni insana iş imkanı sunmuş durumda. E-ticaret sayesinde pek çok farklı sektörde ticaret hacmi de hiç olmadığı kadar yüksek noktalara ulaştı, pek çok insana yeni iş imkanları doğdu.
Fiziksel, dijital ve hatta biyolojik unsurların iç içe geçtiği, makineler ve algoritmaların kontrolü eline almaya başladığı dördüncü endüstri devrimi diye adlandırdığımız bu dönemde, sadece mesleki dönüşümler yaşamaya başlamadık, aynı zamanda meslek, mesai, işyeri kavramları değişmeye, üst-ast ilişkileri, kurum içi roller yeniden tanımlanmaya başlandı. Öyle bir sürecin henüz arifesindeyiz ki, yaşanan dönüşüm iyi yönetilirse daha mutlu bir çalışma hayatını ve yükselen yaşam kalitesini mümkün kılabilir. Ancak bu dönüşümde yaşanabilecek aksaklıklar, beceriksizlikler daha sıkıntılı bir sürecin, artan eşitsizliğin, toplumsal kutuplaşmaların, bölünmelerin, çatışmaların temel sebebi haline de gelebilir.
Makineleşme ve otomasyon
Yoğun dijitalleşme süreci pek çok uzman ve iş dünyasının önde gelen isimleri tarafından büyük bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Yapay zeka teknolojisinin önümüzdeki 5-10 yıl içinde tetikleyeceği küresel ekonomik büyümenin pek çok farklı alanda milyonlarca insana yeni iş alanları yaratması bekleniyor. Dünya Ekonomi Forumu’nun 2018 yılında yayınladığı ‘Geleceğin Meslekleri’ raporunda özellikle dört temel teknolojik gelişmenin; yüksek hızlı mobil internet (5G), yapay zeka, büyük veri analitiği ve bulut bilişim teknolojilerinin yakın gelecekte küresel büyümeyi hızlandıracağı dile getiriliyor.
Ancak geride bıraktığımız 2019 yılında da dijital dönüşümden bahsedince aklımıza ilk gelen şey bir endişe; yapay zekanın işin içine dahil olması, yoğun makineleşme, robotik ve otomasyon sonucu mesleklerde ve işgücünde yaşanabilecek olası iş kayıplarıydı. Geleceğin Meslekleri raporu da yeni nesil teknolojilerin 2022 itibarıyla 75 milyon insanı işinden edeceğini vurguluyor ama, tüm bu dönüşümün, 133 milyon insana yeni iş alanı açacağını da iddia ediyor.
İki farklı görüş
Bu noktada pek çok danışmanlık şirketi, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler geleceğin mesleklerine ve teknolojinin ortaya çıkarabileceği olası iş kayıplarına yönelik raporlar hazırlayıp yayınlıyorlar. Ne var ki bu raporlar pek çok zaman siyahla beyaz gibi birbiriyle çelişiyor. Tıpkı dünyanın iki ilham veren iş insanı Elon Musk ve Jack Ma gibi.
Tesla Motors ve SpaceX gibi kendi sektörlerine liderlik eden şirketlerin kurucusu Elon Musk, yapay zekanın ve genel olarak yeni nesil teknolojilerin önümüzdeki dönemde meslekleri anlamsız hale getireceğini iddia ederken, Çinli e-ticaret devi Alibaba’nın kurucusu Jack Ma, yapay zeka teknolojisinin potansiyeline ve yaratacağı fırsatlara çok daha iyimser ve umutla bakıyor.
İki isim geçtiğimiz Ağustos ayında Şangay’da düzenlenen ‘Dünya Yapay Zeka Konferansı’nda birlikte sahneye çıkmış ve teknoloji ve insan ilişkisine dair düşüncelerini ve öngörülerini paylaşmışlardı.
Elon Musk yapay zekanın kapasitesinin hafife alındığını ve yakın gelecekte her alanda insanları silip süpüreceğini iddia etse de, Jack Ma tartışmaya çok farklı yaklaşıyor. İnsanın kendisinden daha zeki bir şey yaratmasının mümkün olmadığını iddia eden Ma, ‘akıllı’ olmanın bilgiyle, zeki olmanın ise deneyimle alakalı olduğunu belirtiyor. Yapay zekanın insanların çalışma saatlerini esneteceğini iddia eden Ma, çalışanların çok daha mutlu olacağı bir gelecek vizyonu çiziyor.
Dünya Bankası Baş Ekonomisti Koujianou Goldberg de, Bloomberg’e verdiği bir röportajda geleceğe yönelik işsizlik endişelerin yersiz olduğunu ifade ederken şöyle diyordu: “Bu dördüncü sanayi devrimi. Daha önce üç tane geçirdik ve hepsinde ayakta kalmayı başardık. Makinelerin insanları tamamen elimine etmesi mümkün değil, eninde sonunda duruma adapte oluyoruz.”
Her şey insana yatırımla başlıyor
Bu noktada dile getirmemiz gereken en temel mesele ise, beklendiği kadar büyük iş kaybı ve işsizlik yaşanmasa bile, iş yapmanın doğasının ve gerekliliklerinin hızla değiştiği yönünde. Her ne kadar sürekli olarak teknolojik gelişmelerden, otomasyondan, dijitalleşmeden bahsediyor olsak da iş gücünü geleceğe hazırlarken bu dönüşümün ana meselesinin teknoloji değil insan olduğunu unutmamak lazım. Bu bir kültür meselesi. Bireysel, kurumsal ve hatta toplumsal kültür. Teknolojinin bir amaç değil, araç olduğunu özümseyerek işe başlamak gerekiyor.
Geleceğe yönelik meslek planlaması yaparken; ilgimizi çeken, her zaman yapmaktan heyecan duyacağımız bir uzmanlık alanı seçmek önemli. Ancak teknolojinin, trendlerin, alışkanlıkların hızla değiştiği böyle bir dönemde geleceğe biraz daha geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor. Artık tek bir konunun uzmanı olmanın pek de işe yaramayacağı bir döneme giriyoruz. Disiplinler arası çalışma talebi ve imkanı artıyor. Yazılım da yapıyor olsanız tasarımdan iyi anlamanız gerekebilir. Mühendis olmak yetmiyor, görsel sanatlara da ilgi duymanız gerekiyor. Bugün yapıyor olduğunuz mesleği 10 yıl sonra da yapıyor olacağınızın artık hiç bir garantisi yok.
Böyle kaygan bir zemine sahip bir döneme girerken şu veya bu meslekler ön plana çıkacak, şu alana yatırım yapın demek de son derece anlamsız hale geliyor. Kendimize yapacağımız yatırım her şeyden önemli hale geliyor.
Yaşanan teknolojik dönüşümün doğasını ve nedenlerini de iyi anlamak ve analiz edebilmek gerekiyor. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; dünyada eğitim denince ilk akla gelen devlet olan Finlandiya, vatandaşlarını geleceğe hazırlamak için çok ilginç projeler geliştiriyor. Finlandiya’nın 2019 yılında en çok ses getiren projesi, nüfusunun en az yüzde 1’ine yapay zeka eğitimi vermeye karar vermesi oldu. Bu noktada belirtmekte fayda var; Finlandiya’nın bu projeyle amacı yapay zeka uzmanları, mühendisleri, programcıları yetiştirmek değil. Onu yapan uzman kuruluşlar, eğitim kurumları, üniversiteler zaten mevcut. Finlandiya bu sıradışı projeyle vatandaşlarına ‘yapay zekanın temellerini anlatmak’ ve bu teknolojinin iş veya gündelik hayatlarında onlara sunabileceği fırsatlar konusunda bir farkındalık yaratmak istiyor.
‘Elements of AI / Yapay Zekanın Temel Unsurları’ adını verdiği eğitime Fince olarak başlayan devlet, daha da ileri giderek online eğitimleri tüm dünyaya açmaya karar verdi. Şu anda İngilizce dahil altı dilde mevcut olan eğitim içeriği çok yakında tüm AB dillerine çevrilecek. Bu dillere Türkçe eklenir mi bilemiyoruz, ama İngilizce bilenler için yapay zeka konusunda daha detaylı bilgi sahibi olmak için müthiş bir fırsat olabilir. Eğitimin online, ücretsiz ve herkese açık olduğunu tekrar belirtelim.
Değişime ayak uydurmak
Daha önceki endüstri devrimlerini hep geriden takip etmiş olan Türkiye’nin bu sefer elinde ciddi fırsatlar var. Yeni nesil teknolojilerin etkisiyle rekabet koşullarının değiştiği, güç dengelerinin bozulduğu ortamda genç ve dinamik nüfusuyla dönüşüm sürecine ortak olmak ve kimi alanlarda liderlik etmek bile mümkün hale gelebilir. Ama bunu yapabilmek için de maalesef eğitim anlayışımızı, iş yapma kültürümüzü, bakış açımızı, vizyonumuzu kökten değiştirmek gerekiyor.
Asırlardır aynı şekilde devam eden eğitim sisteminin sorgulandığı, hem bilgi edinmenin, hem de çalışmanın zaman ve mekandan bağımsız hale geldiği yepyeni bir dönemdeyiz. Bu süreçte ayakta kalmak için farklı düşünebilmeli, eleştirel yaklaşabilmeli, sorgulamalıyız. Trendlerin, teknolojinin hızla değiştiği bir ortamda ayakta kalmanın tek yolu, o değişime hızla adapte olabilmek. Tıpkı Thomas Friedman’ın dediği gibi: “Değişimin çok hızlı yaşandığı bir ortamda bilmekten daha önemlisi öğrenmektir.”
Ozan Onat, Dijital Medya ve Teknoloji Danışmanı
Yorumlar