Değişen dünya ile birlikte oluşumlar, yaklaşımlar ve şirketlerle bireylerin sürdürülebilirlik kavramına bakışları değişiyor. Daha duyarlı bireyler ve dolayısıyla daha duyarlı şirketler olma yolunda her geçen gün bir adım daha atılıyor. Bu değişim, dünyamızı kurtaracak bir değişim olacak. Şirketler sadece ekonomik kazanımlarını en önemli hedef olarak belirlemekten vazgeçtiklerinde, sonuca değil de izledikleri yola odaklandıklarında ve bu yolda sürdürülebilir değerler yaratmayı başardıklarında dünya çok daha güzel bir yöne doğru ilerleyecek.
İş dünyasında Jedi’lar Sith’lere karşı;
Buna aslında Jedi’lar Sith’lere karşı diyebiliriz. Soru, parayı Yıldız Savaşları (Star Wars) filmindeki gibi, gücün hangi tarafında yer alarak kazanacağımızda… Jedi olup ışığın yolunda mı olacağız, yoksa Sith Lord’u olup gelirimizi “karanlık” taraftan mı oluşturacağız? Neyse ki haberlerimiz güzel. İyinin gücü gitgide büyüyor. İnsanlar farklılıkları arttıkça sosyal sorumluluk içeren projelere, temiz teknolojilere, doğa ile barışık ürünlere ve sürdürülebilir yaşama daha çok saygı duyuyor. Tüm bunların ötesinde bu duyarlılık sadece mutluluk değil stratejik olarak da avantaj getirmeye başlıyor.
SMART olmanın ötesinde;
Şu ana kadar işletme biliminin hedef belirleme konusunda en vazgeçilmez kavramlarından biri: SMART yöntem. Bize öğrettiği o ki ortada bir hedef varsa bu spesifik, ölçülebilir, ulaşılabilir, gerçekçi ve aşamaları belirgin olmalıdır. Peki şirketlerin önemli bir kısmı SMART hedefler belirlemeyi biliyorsa dünyayı yok olmanın eşiğine getirebilecek olan nükleer silah teknolojileri, kimyasal atıklar, doğanın dengesini bozan uygulamalar, insan sağlığına zararlı üretim yapan ülkelerin, şirketlerin de hedefleri SMART olarak mı belirlenmiştir acaba? Sonuçları pek de akılcı olmayan bu uygulamaların hedeflerinin SMART olması yoksa para ve/veya savaş kazandırıyor olmasından mı gelir? Belki de problem süreçten önce sonuca odaklanmamızdır. Yolun sonunda nereye varacağımızdan önce yolda nasıl yürüyeceğimize bakmamamızdandır. Genel müdür olmadan önce nasıl bir adam olacağımıza, dünya devi bir şirket olmadan önce nelere değer vereceğimize karar verdiğimizde süreci ve sonucu beraber düşünmeye başlarız. Değerlerimiz attığımız her adımda bizim ışığımız olur. 21’inci yüzyılın iş dünyasında, dünya koca bir köy haline gelmişken, her gün yeni fırsatlar karşımıza çıkarken para kazanmak inanın hiç zor değil.
Yeni dünyanın terimi ‘ekonovasyon’
Ekolojik bir çevre yaratmak ve bunu sürdürülebilir kılmak elbette ki en önemli konu. Teknoloji ve inovasyonun yardımıyla bunu yaratmak aslında düşündüğümüzden daha kolay. İnsanoğlu yeni fikir üretimi konusunda muhteşem bir dehaya sahip. Fakat yeni teknolojilerin üretilmesi, inovasyonların gerçekleştirilmesi konusunda ticari işletmeler sürdürülebilirliği geri planda tutabiliyorlar. Fikir aşamasında bir işin çevre üzerinde yaratacağı etki hesaba katılmıyor, ne yazık ki bu konu tartışmanın bir parçası bile olamıyor. Ancak şirketlerin finansal değerlerini etkileyen unsurlardan birinin de kurumsal itibarları olduğunu düşünürsek, çevresel faktörler üzerindeki farkındalık arttıkça sürdürülebilirliği ön plana koymayan şirketler değerlerinden kaybetmeye başlayacaklar. Dünyayı değiştirecek şirketlere sahip olmak için ekoloji, ekonomi ve inovasyon kavramlarını bir arada düşünmemiz gerekiyor ve karşımıza bu noktada “ekonovasyon” yeni dünyanın terimi oluyor.
İnovasyonun yerini “ekonovasyon” almalı
Şirketlerdeki inovasyon kavramının yarına kalmadan ekonovasyonla değiştirilmesi, sadece iyi niyetli bir karar değil aynı zamanda çok akıllıca bir karar da olacak. Çünkü yarını düşünmeden yapılan yatırımlardan gelen gelirin de sürdürülebilirliği yok. 1950’li yıllarda içten yanmalı yakıtların doğaya zararlarının fark edildiğini ve ekonovason prensipleri çerçevesinde bu teknolojiye yatırımın kesin bir kararla iptal edildiğini düşünsenize. Şirketler, tüm efor ve güçlerini temiz enerjilere harcamaya karar verselerdi, 68 yıldır geliştirilmekte olan güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve manyetik teknolojiler ile bugün hangi noktaya gelmiş olabileceğimizi hayal edin. 1980 senesinde işlenmiş gıda üretiminin ekonovasyon prensipleri çerçevesinde tamamen kurutma teknolojilerine çevrildiğini hayal edin. 38 yıllık çaba sonucu geliştirilen teknolojiler ile dünyanın en lezzetli kurutulmuş gıdalarına sahip olur, insan sağlığına faydaları ile beraber ürünlerimizin tazeliği ilk günkü gibi kalırdı.
Ekonovasyon prensipleri çerçevesinde tasarlanan ve gelişen teknoloji bizim olmazsa olmazımız. Konsol ya da mobil oyunlarımızın ekonovasyon prensipleriyle çocuk ve gençlerimizin farkındalığını ve entelektüel sermayesini geliştirmek için tasarlandığını düşünsenize! Teknolojinin GDO’lu tarım değil, organik tarımın hizmetinde olduğunu, doğayı yok etmek için değil doğayı korumak için geliştirildiğini. Fintek geliştirmelerinin gelir dağılımında adaleti sağladığı ölçüde yatırım aldığını hayal etsek mesela.
Daha iyi bir dünya için değişimin tam zamanı
Bugün ise çok kritik bir noktadayız. Teknolojik ilerleme oldukça hızlı. Hata yapmak için ne lüksümüz, ne vaktimiz var. Süreci sonra geriye çeviremeyebiliriz. Oysa ki tam şimdi sürdürülebilir çevre için ekonovasyondan yararlanarak arzu ettiğimiz geleceği yaratabiliriz. Bugün, oluşan bu bilinçle harekete geçen ve sürdürülebilir bir çevre yaratan şirketler diğerlerine örnek oluyorlar. Onlar örnek oldukça da bu alana yatırım yapan kurum sayısı artıyor. Daha da önemlisi artık tüketici farkındalığı bu yönde hızla gelişiyor. Talep ekonovatif ürünlere evrildikçe büyük kurumların bu yönde yapacakları yatırımlar da hızla artacak.
Ozan Kuşçu, Nar Teknoloji Kurucusu
Yorumlar