21’inci yüzyıl çok daha fazla veri, çok daha fazla perspektif anlamına geliyor. Üstelik bilginin üretimi gibi okuma ve araştırma biçimlerimizin değiştiği de aşikâr. Bilgiyi doğru üretmek, tüketmek ve hatta yönetmekken esas meselemiz, cehaleti bir salgına dönüştürenin neler olduğunu fark edemiyoruz bile çoğu zaman.
Bizler de bilgiyle olan ilişkimizi bu perspektifler üzerinden ele alıyor, teknoloji ve iktidarın etkisiyle yeniden inceliyoruz. 2020 yılına bir dönüşümle veda ederken şunu soralım: Bilginin sınırlarını aştığı ve katı olan her şeyin buharlaştığı bu dönemde ihtiyacımız olan yegâne şey, hakikatlerimizi yeniden sorgulamaktan başka ne olabilir ki?
Bilgiyle aramız nasıl?
Sosyal bir varlık olan insanın inşasından mükemmelliğe ulaşmaya çalıştığı yol boyunca, bilgiye, bilgeliğe ve bilime hep farklı anlamlar yüklendi. Bilgi, yıllar içinde toplum tarafından kendine verilen görevleri yerine getirse de bilginin hiyerarşisi hiçbir zaman sabit değildi.
Düşünürler bu hiyerarşide bilginin ideolojilerle ideolojilerin de toplumla ilişkisini mercek altına aldı yıllarca. Marx, toplumsal bilginin varlığını egemen sınıflara bağladı. Foucault, en tarafsız bilimsel bilginin dahi ideolojik bir söylem içerdiğine inandı. Habermas için bilgi, kozmosun tamamlayıcısı iken, insan hep sınırsız ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklarla karşılamaya çalıştığı bir mücadele içindeydi. Kısacası bilginin felsefesi, bilimi ve hatta toplumsallığına yönelik tartışmalar hiç bitmedi.
Hepsi bir yana, aradığımız bilgiye ulaşmanın saniyeler aldığı bu döneme bakalım bir de. Her zamankinden daha erişilebilir bir durumda ve buna rağmen ulaştığımız bilginin doğruluğu/niteliği, hızla ters orantılı biçimde değişkenlik gösteriyor. Bilgiyle dönüşen ilişkimizi sorguladığımızda ise aklımıza şu başlıklar geliyor:
- Veri bolluğu ve agnotolojinin dayanılmaz hafifliği
- Hakikati kim ortaya çıkarır?
- Bilgi için tasarım
- Bilgi sahibi olan değil, bilgiyi yöneten güçlü
- Komploya dayalı izahlar vs. nesnel kayıtlar
İoanna Kuçuradi ile etik, değerler ve insan hakları üzerine
‘’İnsanların bilgisel yeteneklerini geliştiriyoruz. Robotlar yapıyor çocuklar, şimdi moda. Yarışmalara giriyor. Ama etik yeteneklerini geliştirmiyoruz. Bu akla gelmiyor. Bunlar da geliştirilecek yeteneklerdir.’’
Bu sözler, bu ay etik ve insan hakları üzerine sohbet ettiğimiz İoannna Kuçuradi’ye ait. Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve İnsan Hakları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile hatırlamamız gereken bazı kavramları mercek altına alarak, kendisine günümüz değerleri üzerine bazı sorular sorduk. Kuçuradi’ye göre arkadaşlarımızın haklarını korumak bir şey değil, karşı olduğumuz insanların haklarını korumak marifet. Ama bunlar da öğrenilecek şeyler. ‘’Öğrendikten sonra yapıp yapmamak da kişiye kalıyor’’ diyor kendisi.
Algoritmaların ışığında…
Bir yandan önyargısız algoritmaların mümkün olup olmayacağını düşünüyoruz, diğer yandan Avrupa’nın geleceğine algoritmaların geleceğine nasıl karar vereceğini sorguluyoruz. Estonya’dan Almanya’ya, Danimarka’dan Finlandiya’ya devletler vatandaşlarını algoritmik tasarımlarla takip ediyor ve vatandaşlarının hayatlarını etkileyecek kararlar alıyor.
Bizler de bu ay Ad Hoc’un teknoloji gündemine, merkezi Almanya’da bulunan, 16 ülkeden örneklerle durumu özetleyen AlgorithmWatch raporunu ekledik. Yapay zekânın yaratacağı yeni dünyalardan, kötü eğitilmiş olan uygulamaları yeniden tasarlamak için yola çıkan Synthesized’a kadar teknoloji sektörünün önde gelen haberlerini derledik.
Kültürden ne haber?
Aramızdan ayrılışının 40’ıncı yıldönümünde John Lennon’ı anmadan geçmek istemedik elbette. Chapman adındaki bir adam tarafından vurularak öldürüldüğünde 40 yaşında, eğer yaşasaydı, bu yıl 80 yaşına basacak olan varlığı ile yokluğu 40 yıl süren efsane bir isme kulak verdik.
Farklı kültürden pek çok insanı bir araya getiren, gençleri ve yetişkinleri ortak bir noktada buluşturabilen dünya genelinde 30’dan fazla dile çevrilerek küresel pazar payını artıran animelerin yükseliş nedenleri sorguladık sayfalarımızda. Zira geçtiğimiz yıl yayınlanan rakamlar, anime pazarının peş peşe 6 yıl büyüme kaydettiğini ve 20 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaştığını gösteriyordu, Japon Animasyon Birliği üyelerinin açıklamalarına göre. Mart 2020’de ise zirveye ulaşan bu rakamların ardından, Netflix Japonya’da ve Güney Kore’de ciddi sayıda anime stüdyosuyla ortaklığa imza attı. Animelerin popülerliğinin ardında karakterlerin ve evrensel meselelerin olduğu iddia ediliyor.
Adeta bir trend makinesine dönüşen Netflix’in son birkaç yılda popüler kültür üzerine yağmur olup yağması da popüler kültüre yeni yönler kazandırıp ticari ve toplumsal diyaloglar yarattığı işlerle gündeme geliyor.
Neler sorduk?
Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine akademi ve iş dünyasından örnekler vermeye bu ay da devam ediyoruz.
İş hayatında çeşitlilik ve kapsayıcılık tartışmaları giderek alevleniyor. Bu kez tartışmanın sahnesinde film endüstrisi varken şu soruyu gündemimize alıyoruz: Performans cinsiyete mi özgüdür?
Kadınlara yönelik güzellik, kişisel bakım ve makyaj pazarı milyarlarca dolarlık bir ekonomik hacme sahip olsa da, erkek hedef kitlelerin de aynı alanlarda bir hareketlenme yarattığı aşikâr. Peki yavaş ancak emin adımlarla gerçekleşen bu dönüşüm hakkında Türkiye ne düşünüyor?
Erkeğin model alındığı araştırmalar ve ilaç deneyleri, sadece erkeklere göre tasarlanan ürünler, hâlâ ‘erkeklerin dünyasında’ yaşadığımızı gösteriyor. Teşhis edilmeyen, geç teşhis edilen hastalıklar, teşhis halinde kadınlara göre tasarlanmayan tedaviler ve kadın bedeninde farklı işlev gösteren ilaçlar gündelik hayatımızın bir parçası. Tıp, erkeği standart aldığında doğru tedaviye ulaşmak isteyen kadınlar ne gibi zorluklar yaşıyor?
Her ay olduğu gibi insana, ekonomiye, teknolojiye, kültüre yansıyanları keşfetmek ve bilgiyle aramızdaki ilişkileri dönüştürmek için Ad Hoc’un Aralık sayısında görüşmek üzere…
Yorumlar