Sosyal medyanın erişim kabiliyetine bağlı olarak, konvansiyonel medyanın yaşadığı konsolidasyonun aksine, bu kanal milyonlarca alternatif sesin denetimiyle, Adam Smith’in yüzyıllar önce yapmış olduğu tarife benzer bir “görünmez el” ile kendi dengesini bulacaktı.
İnsanlara bu duyguyu hissettiren de, ölçülemeyecek kadar büyük bir evren ve farklı hücresel ilişkiler yumağının, alternatif tüm sesleri içinde barındırabileceği algısıydı. Bu kanal, tek sahibi olamayacak kadar büyüktü.
Herkesin söz hakkı, herkesin kendi çizdiği bir alan oluşması içten bile değildi.
Devlet, kurum veya kişilerin yönetiminden bağımsız bir kanal olarak sosyal medya, yeni demokrasi anlayışının da bir nevi temsilcisi gibiydi.
Ancak Gündüz Vassaf’ın, OT Dergisi’nin Ağustos sayısı için yazdığı yazısında belirttiği gibi “Günümüzde kapitalizmi denetleyemeyen demokrasinin meşruiyetini giderek yitirmesine rağmen, toplumun birçok kesiminde kendini değiştirmek moda oldu” çıkış noktası ile geometrik artan bir hızla gittiği varış noktası arasında, bu kavram mutasyona uğramaya başladı.
“Üretim kapasitesi düşük olduğu için daha hesaplı süt içme fırsatını yakalayamayan çocukların günlük ve taze süt içmesine olanak sağlayacağı fırsatları getireceği” düşünülen küreselleşme için de başlarda hep olumlu ve benzer fonksiyonlar tanımlanmıştı.
Noam Chomsky, “Rızanın İmalatı” isimli kitabında, ABD’deki konvansiyonel medya konsolidasyonundan bahsederken, kendi tezini çarpıcı rakamlarla destekler. Kitabında atıfta bulunduğu Ben Bagdikian’ın belirttiği gibi 1983’te ABD’deki elli dev firma her türlü kitle iletişim aracına sahipken bu sayı 1990 yılında sadece yirmi üç firma ile sınırlıydı. Şu an bu sayı, tek haneli rakamlara inmiş durumda.
İki uçlu bir çubuk: Bir yanda içerik üreticiler, diğer yanda devletler
Joseph Stiglitz’in “Eşitsizliğin Adaleti” kitabında belirttiği gibi, ABD toplumunun artan gelir eşitsizliği sonucunda kendi deyimiyle “yüzde 1” ile “yüzde 99” adlı iki gruba ayrıştı ve ABD artık bir fırsatlar ülkesi değildi. Stiglitz’in “ABD’de orta sınıfın büyümeden bile haberdar olmadığı” tespitine, son yılların popüler Fransız ekonomisti Thomas Piketty, Gila Beynamor’la 2014 yılının Kasım ayında yapmış olduğu bir röportajda, “Dünyanın her bir köşesindeki eşitsizliklerin kendilerine has durumları olabiliyor. ABD’deki büyümeden en büyük payı yukarıdaki yüzde 10 ve en yukarıdaki yüzde 1 aldı. En alttaki yüzde 50’lik dilimin gelirinde hiçbir büyüme yok” sözleri ile destek çıkıyordu.
İki uçlu bir çubuğu tuttuğunuzu düşünün.
Bir uçta, eşitsizliğin yarattığı duyguyla kendi içerik kabilelerini yaratan kitleler, diğer uçta da, yüzde 1’lik dilimin içinde kendi önceliklerinin propagandasını yapan büyük içerik üreticileri…
Ceza ve ödülün anlamlarının gereksiz bir şekilde arttığı veya azaldığı, doğru ile yanlışın ne olduğunun ölçülemeyecek boyutlarda kontrolden çıktığı bir yapının içindeyiz.
Bunun yanında devletler de cabası…
2014 yılında Obama yönetimi, ABD’nin özgür interneti korumayı bırakacağını açıklamıştı. Aynı dönemlerde Rusya’nın Facebook’u olan VKontakte’ın kurucusu Pavel Durov ülkeyi terk ederek mülkiyetini Putin yanlısı oligarklara bıraktı. Çin, kendi içinde kapalı bir intranete sahip. Son yıllarda istihbarat örgütlerinin sosyal medya şirketlerine kurduğu baskıyı da yakından takip etmek durumunda kalmadık mı?
Yorumlar