Bir süredir yayıncılık konusunda yazılar yazıyorum. Bunun en büyük sebebi malum büyük bir ilgi, merak, öğrenmek isteyen kişilerin çokluğu diyebilirim. Şimdi yayıncılık konusunda o kadar çok alternatife sahibiz ki, neresinden başlayacağız? “İlk ne yapmak lazım, ya yanlış yaparsam, acaba bu iş bana göre mi,” gibi sorular herkesin kafasında. Öncelikle şunu söylemeliyim ticari olarak bu konuda ciddi planlar yapıyorsanız çok planlı, orta uzun vade hedeflemeler net olarak belirlenmeli ve yola bu işi gerçekten çok iyi bilen bir ekiple çıkmalısınız. Yoksa sokağa atılmış bir sürü para, başarısızlığın verdiği can sıkıntısıyla kalma olasılığınız çok yüksek. Kimse eminim bu duruma düşmek istemez.
Artık yayıncılık tek düze yapılmıyor. Çok yönlü ve çok platformlu bir sistem kurgusuna sahip olmanız çok önemli. Her zaman ki gibi kendimden örnek vereyim. Ben ilk gazeteciliğe 1992 yılında başladığımda TV haberciliği ile sektöre girmiştim. Televizyon yayıncılığının doğruları günümüz yayıncılığı içerisinde sadece bir bölüm olabiliyor. Bu sadece bir tanesi tabii ki. Gazete, dergi, radyo, internet bunların hepsi bir bütünün parçaları. Şimdi bunları zaten bildiğinizi söyleyeceksiniz. İnanın, pek çok kişi aslında bilmiyor.
Yayıncılık pek çok içeriğin doğru karıştırılmasıyla hazırlanan bir yemek
Üretilen içerikler doğru oranda, doğru platformlarda, doğru zamanda, iş bilen kişiler tarafından paylaşılmadığı zaman, maalesef, hedefine ulaşamıyor.
5N1K gazeteciliğin klasik anlamda temelini oluşturuyorsa, bunun yanında bir formül daha eklemeli ve 3D1İ demeliyiz.
Her içerik her platformda, her zaman tutmuyor maalesef. Benim üstatlarım rahmetli Arda Uskan ve Savaş Ay alanlarında çok iyi gazetecilerdi. Ürettiğimiz içeriklerin başarısı için gerçekten tecrübelerini konuşturuyorlardı. O zamanlar kurallar çok daha sade ve izleyici profilinin kafası karış değildi. Şimdi şartlar çok ama çok değişti. İçerik üretim şekli de, o içeriğin tüketilmesi de. Yani içerik yemeğini hazırlarken tuzunu, karabiberini öyle bir koymalısınız ki, binbir çeşit insan bu yemeği yiyebilsin. Üstelik yemeği tek karavana çıkarmamak zorundasınız. Yani bir karavanada az tuzlu, bir karavanada acılı, bir karavanada bol baharat vs… uzar gider. İşte, bunu yaparken de tek bir aşçı kullanmak en büyük hatanız olacaktır. Çok çeşitli bakış açısına sahip aşçılara sahip olmalısınız.
Konuyu biraz daha açalım: İlk başta şunu söylemeliyim bu içerik restaurantına müşteriler aynı saatte gelmiyorlar. Yani öğle tatili olduğunda dükkan dolup taşmıyor ya da akşam yemeği saatindi. O yüzden en az altı mümkünse sekiz vardiya çalışacak bir takımınız olmalı. Bu ekipte kimler ve olmalı kime hizmet edecekler. Müşteri profilimizden başlayalım. Bundan sonraki bölüm tamemen bir simulasyon gibi düşünün…
Sabah 06:00-07:00 müşterilerimiz yaşı kemale ermiş diyelim. Bunlar klasik diye tabir ettiğimiz müşteriler. Yeni çeşitleri denemek yerine bildikleri yemeği tercih edenler. Yani sabah gazete okumayı, ajanstan radyo dinlemeyi, kahvaltı haberlerini izlemeyi severler. Bunlara verilecek menü belli.
Sabah 10:00-11:00 müşterilerimiz bunlar beyaz yakalı, iş hayatının aktif insanları onlar çok çeşirtli yemek yemeği seviyorlar, deneysel de olur klasikte. Hatta mümkünse hepsinden birazcık olsa çok güzel olur diyorlar. Bu müşterilerimiz restaurantımıza gelen yaşları en geniş kitle. Onların kıymetini bilmek lazım. Malum değişimi de bir alt jenerasyona onlar aktaracaklar. Lazımlar yani.
Öğlen saat 14:00-17:00-19:00-22:00-00:00-03:00 de de gelebilirler. Hatta gelmeyebilirler! Onların sağları solları belli olmaz. Ne yiyecekleri ya da yemeyecekleri konusunda net birşey söylemek imkansız. Sizin onları da tavlayacak menülere ihtiyacınız var.
Yayın ekibinizde değişimlere anlık tepki kişiler bulunmalı
Son grubumuz yine zamansız. Bu grup çok genç onlar sadece o an neredelerse orada yemek yemeği seviyor. Yani siz onların ayağına servis yapmak zorundasınız. Aklınıza klasik bir servis gelmesin sakın. Yoksa yemezler. Yemekler elinizde kalır. Havalı, eğlenceli, ve küçük lokmalarla yiyebilecekleri menüler, yemekler hazırlamalısınız. Yoksa doğrudan soluğu rakipte alır ve bir daha asla sizin dükkânınıza gelmezler.
İşte elimizde böyle bir kitle var. Bu kitlenin ne kadar çoğunu memnun ederseniz o kadar güçlüsünüz. Bu neyi gösteriyor? Yayıncıysanız (“İçerik üreticisi” demek lazım) ekibinizde bu dünya mutfağını çok iyi idare edebilecek, değişimlere anlık reaksiyonlar vererek güncelleyecek, kısacası herkesi memnun edecek bir ekip olmalı. O zaman eski usulde olduğu gibi çok geniş kitlelerle iletişim kurabilirsiniz. Başka bir alternatifiniz daha var: Hedefi daraltıp nokta atışla içeriklerinizi tüketecek kitlenizle çok mutlu olabilirsiniz. Bu son söylediğim aslında yeni dünyanın yani modeli.
En güzeli de bu dünyada en iyi olduğun konuda kendinde bir yayıncı olma şansına sahipsiniz. Çok büyük yatırımlar yapmanıza, bir sürü insan çalıştırmanıza gerek yok. Senden iyi kimse ne yapmak istediğini bilemez. Eğer iyiyseniz, nabzı yakaladıysanız sizin de bu çok ama çok rakipli dünyada bir şansınız var. Eskiden yayıncılık dediğiniz zaman bir durup düşünmek gerekirdi. Bunu kabul etmek ve bir an önce uyum sağlamak yayıncılık alanında ayakta kalmanızı sağlayacak en büyük adımınız olacaktır. Şunu da unutmamak gerek: Her zaman söylediğim ve inandığım şey her geçen gün daha da yaklaştığımız en büyük gerçek; klasik yayıncılık son günlerine yaklaştıkça yaklaşıyor. Bu durumdan kurtulmanın pek mümkün değil, uyum sağlamak ve kendini yeni dünya standartlarında sürekli güncellemek ve bunu yapabilecek ekiplere sahip olmak en büyük güç!
Timur Akkurt
Tekno Safari
Yorumlar