Yapay zekâ, hem popüler kültürün hem de film yapımcılarının oldukça ilgisini çekmiş durumda. Yapay zekâ, aslında algoritmalar ve yazılımlar üzerine temellendirilmiş bir kavram. Ancak otomasyonlardan, algoritmalardan ve bilinen klasik yazılımlardan farkı ise kendi kendine öğrenebilir ve kendini geliştirebilir olması. Ünlü astrofizikçi Stephen Hawking ve birçok bilim insanı, yapay zekânın çok geliştiğini ve faydalı olduğunu ancak insan zekâsını geçebilecek bir düzeye gelmesinden endişe duyduklarını her platformda dile getirmeye başladılar. İşin enteresan yanı, Hawking, konuşabilmek için beyin sinyallerini okuyabilen bir yapay zekâ yazılımı kullanıyor. Yapay zekâ deyince ünlü matematikçi Alan Turing özel bir yere sahip. Turing’in, yazışarak iletişim kurulan birimlerin insan veya yapay zekâ olduğunu anlamaya yönelik 65 yıllık testini, 2014 yılında ilk defa Eugene Goostman kod adlı bir sanal karakter, jüriyi kendisini insan olduğuna inandırarak geçmeyi başardı.
Bilim insanları, psikoloji, nöroloji, psikiyatri gibi bilimlerden yararlanarak yapay zekânın hızlıca düşünebilmesi ve karar verebilmesi için; kamera, mikrofon ve sensörler ile çevresel faktörlerin değerlendirilmesi, önceden toplanan verilerin analiz edilmesi, ortaya çıkan farklı problemlerin farklı perspektiflerle değerlendirilmesi, eksik verilerin toplanması gibi çok katmanlı prosesler için yapay sinir hücreleri ve yapay nöronlar tasarlamaya başladılar. Fakat yolun daha çok başındalar. Zira, sadece insana özel gibi duran sevgi, korku, endişe, kıskançlık gibi duygular yapay zekâ için henüz yabancı kavramlar. Biliyoruz ki, insanlar kararlarını duygularıyla da veriyor. Ayrıca insanda hayatta kalma içgüdüsü çok kuvvetli ve oldukça zor şartlara adaptasyon yetenekleri de çok güçlü. Yapay zekânın ilk ve ilkel örneklerini yavaş yavaş kullanmaya başladık. Ancak henüz istenilen seviyelerde olduğunu söylemek mümkün değil. YouTube’da konuşmaları anında alt yazıya çeviren uygulamalar, kişisel asistanlar Siri ve Now, şimdilik internetten ve telefonumuzdan topladığı veriler üzerinden sınırlı bir öğrenme ile ne istediğimizi anlamaya ve yerine getirmeye çalışıyor.
Yapay zekâ kişinin suçlu olup olmadığına hükmedebilecek mi?
Bilim ve teknolojinin sınırlarını zorlayan yapay zekâ konusu, hukukçular için de yepyeni ufuklar açacak. Zira, bugüne kadar sadece etik açıdan tartışılan yapay zekâ, sadece hukuk metinlerinde geçmekle kalmayacak. Düşünsenize, tüm delilleri, şüphelinin hâl ve hareketlerini, geçmişini, mağdurla olan ilişkisini ve olay yerini veri olarak inceleyen ve kendi tecrübelerinden de yararlanan bir yapay zekâ, bir kişinin normlara göre suçlu olup olmadığına karar verebilir hale gelecek. Ancak bu karar gerçekten adil olabilecek midir, tartışmaya fazlasıyla açık bir konu. Bir yapay zekânın, kameralar, yüz tanıma teknolojisi, duygudurum analizi, vatandaşın profili ve geçmişi gibi bilgileri değerlendirerek bazı insanların suç işleme potansiyeli olduğunu tahmin edebileceğini düşünelim. Herhalde göz altına alınmayan çok az sayıda insan kalırdı. Günümüz teknolojileri, toplanan kişisel verilerimizden dahi bir kişinin hamile olma, iflas etme ve boşanma olasılıklarını bile doğruya yakın tahmin edebiliyor. İşin içine yapay zekâ girerse, acaba “İnsan-polisten daha fazla şüpheci olabilir mi ?” sorusu akla geliyor.
Kendi kendine öğrenen ve tecrübe edinen bir yapay zekâlı robot, tamamen kendi kararıyla insanları öldürmeye, yaralamaya ve dolandırmaya da kalkışabilir. Bu tür durumlarda adalet nasıl yerine getirilecektir? Bugün eşcinsel evlilikler tartışılırken, yapay zekâsı ile evlenmek isteyenler de çıkabilir mi? Gelecek ay devam edelim.
Yorumlar