Skip to main content

Çocuklarımıza meraklı olmayı aşılayabilirsek, keşfedebilecekleri dünyalar tahmin edilemez boyutlarda…

İnsanlık çiftçi olmadan once binlerce yıl, en büyük okulumuz doğa ve tecrübe oldu. Kabile üyeleri doğada yetişen bitkileri ve avları hakkında çok detaylı bilgiye sahip olmalıydılar, sahip oldukları bilgileri de hayatın doğal akışı içerisinde birbirleri ile paylaşırlardı.

O zamanlar çocuklar zamanlarının çoğunu oyun oynayarak, etraflarını keşfederek ve meraklarını kendi tecrübelerinden yararlanarak ya da soru sorarak giderirlerdi. Yaşamak, eğlenmek ve çalışmak arasında net bir ayırım yoktu, hepsi hayatın doğal bir bütünlüğü idi. Bu yaşam tarzı hayatta kalmak için çok bilgili, çok deneyimli ve çok becerikli olmayı gerektiriyordu.

Çiftçilik ile çok önemli bazı değişikler meydana geldi. Yerleşik yaşam beraberinde “biriktirme” ve “sahip olma” olgularını getirdi. Bitki yetiştirmek kolay ve rutin işler oldukları için artık çocuklar erken yaşta çalışabilir duruma geldi. Aileler üretimlerini artırmak adına çok daha fazla çocuk yapmaya başladı.

Zaman içinde zenginleşen aileler başka insanlara kendi işlerini yaptırmaya ve daha da zenginleşmeye başlayarak feodalizmi ki, bu da beraberinde köleliği getirdi.

Bu dönemde eğitim, çocukları daha söz dinler, kimlikten uzak ve fazla çalışabilir hale getirebilmekten ibaretti. Eğlence ve sorgulama yetileri mümkün olduğu kadar bastırılmış, Tanrı veya kırbaç korkusu ile yaşayan bir toplum doğmuş oldu.

Diğer yandan ise zenginleşen ailelerin çocukları özel okullara gönderilmeye başladılar. Dolayısı ile Plato ve Aristoteles gibi ilk resmi eğitim kurumları bir ayrıcalık olarak doğdular. Eğitimli olmak elit kitlelerin statü sembollerinden biri haline geldi. Eğitimdeki bu elitist durum günümüzde halen mevcut ve bu tüm dünyadaki gelir uçurumunun da ana sebebi.

Eğitim kurumlarının hep bir politik ajandası oldu

Orta çağlara yaklaşırken dini inançlara bağlı okullar, kendi inançlarını genç yaşta çocuklara aşılamak amacı ile eğitimlerini çoğu yerde zorunlu hale getirdiler.

Ülke yönetimleri merkezi yönetime geçtikçe devlet başları eğitimi kendilerine milliyetçi ve sadık asker üretimi için kullanabilecekleri bir araç olarak gördüler.

Endüstri çağına varıldığında asker yerine işçi ihtiyacı, eğitim tekrar şekil değiştirip fabrikalarda ve şirketlerde ekonominin çarklarını döndürücek bireyler üretmesi için yeniden tasarlandı.

Kısacası ilk çağlardan bu yana eğitim kurumlarının hep politik bir ajandası oldu.

Eğlence ise bin yıllar boyunca eğitimin düşmanı ilan edildi. Eğlenen çocuk cezalandırılmalıydı ve eğlenme isteği sınıfta yok edilmesi gereken bir içgüdü gibi davranıldı.

Günümüzde eğitim yumuşadıysa da, özde barındırdığı inanç ve yöntemler aynı kaldı. Eğitim halen çocukların çalışması olarak tanımlanıyor. Çocuklar kendilerini ancak çalışmalarından arta kalan zamanda ifade edebiliyor, birey olduklarını ancak bu yorgun, bezgin ve bastırılmış teneffüslerde tecrübe ediyor, dolayısı ile o yorgunluklarının altında ezilmiş gerçek kimliklerini belki de hayatlarının sonuna kadar bulamıyorlar.

Doğru bigiye ulaşım tarih boyunca beraberinde hep devrimleri getirdi, çünkü insan beyni uyutulabildiği kadar hep uyanabilme potansiyelini de içersinde barındırdı. O potansiyele ışık tutan ise bazen bir roman, bazen bir buluş, bazen bir şiir veya bir makale, şekli değişse de hep bilgi oldu.

Son 20 senede dijital çağın getirdiği en büyük devrim ise kanımca bilginin demokratikleşmesi oldu.

Artık “sınıfın” ve “ögretmenin” kontrol mekanizması olabilmekten çıktığı bir döneme girdik. Anlatılan her inancın karşı görüşüne, her karşı görüşün alternatif bakış açısına ulaşmak mümkün olduğu gibi, görüşlerin sansürlenmesi de çok zor hale geldi.

Bugün yaşınız ne olursa olsun nerde yaşıyor olursanız olun, internetteki çeşitli uygulamalar aracı ile dilediğiniz konuda uzmanlaşabiliyorsunuz. Hatta bu eğitimleri de dünyanın önde gelen üniversitelerindeki eğitmenlerden bedava alabiliyorsunuz.

Öğrendiklerinizi harekete geçirmek için ihtiyacınız olan herşey artık elinizin ucunda, mikro krediler, kitlelerin fonladığı kampanyalar ve mikro yardım siteleri dünyanın çeşitli yerlerinden girişimcilere kimliklerini bulma yolculuklarında yardım etmeye çalışıyor.

Bununla beraber yavaş da olsa sınıfın içi değişiyor, değişmek zorunda kalıyor, çünkü binlerce yıldır okulların “satmaya” çalıştıkları bilgi artık her yerde bedavadan ulaşılabilir oldu. Bunu anlayan henüz az sayıda kurum olsa da eğitim nihayet şekillerini “öğrenmeyi öğreten” kurumlara dönüştürüyor, öğrenciler bilgiye ulaşıp kendi kendine öğreniyor, bilgilerini sınıfta pekiştiriyor. Tartışmaya ve anlamda derinleşmeye daha çok zaman kalıyor.

Khan Academy klasik eğitim müfredatını çok anlaşılabilir bir dille anlatıyor. Harvard, MIT, Yale ve diğer üniversiteler neredeyse tüm akademik içeriklerini bedava yayımlıyor.

Udemy, Codeacademy, Duolingo gibi uygulamalar konu bazlı eğitim imkânları sunuyor. Tablet uygulamalar ile çocukların keşfederek okumayı ve yazmayı öğrenmeleri çok kolaylaştı.

Gamestarmechanic.com gibi tecrübeler içinde yüksek matematik ve mühendislik barındıran oyun mekaniklerini bile daha çok erken yaştaki çocuklara aşılıyabiliyorlar.

Umut ve inanç eksikliği, dikkat dağnıklığı getiriyor

Fakat tüm bunlara rağmen bizi yeni tehlikeler bekliyor.

En büyük tehlike “umutsuzluk.” Birçok insan sisteme küsmüş, parçası olmak istemedikleri sistem ile savaşamayacakları konusunda inandırılmış, yaşama sevinci alınmış şekilde hayatta kalmaya çalışıyor.

Umut ve inanç eksikliği dikkat dağınıklığı getiriyor. Bize bilgiyi getiren aynı araçlar bizi eğlendirmek konusunda da o kadar gelişmiş ki, “O eğlencenin bir parçası olmadığın zaman yoksun” inancı insanların derin düşünce oluşturma kapasitelerini yok etmiş durumda.

Hipnotize edilmiş teknozombiler tüm şehirleri basmış. Kimse fikirler ve inançlar üzerine konuşabilecek kadar dikkatini toplayamıyor. Herşey çok kolay unutuluyor.

Oysa ki, gençlerimize ve çocuklarımıza tekrar kendilerine olan inançlarını ve meraklı olmayı aşılayabilirsek dışarıda keşif edebilecekleri dünyalar bizim bile tahmin edemeyeceğimiz boyutlarda.

Bırakalım çocuklar tekrar kendi yollarını bulsunlar. Belli ki biz büyükler bu konuda pek de başarılı olamamışız.

Çünkü bugün teknoloji, merak, tutku, inanç ama en önemlisi hayal gücü bir araya geldiği zaman, ulaşılamayacak bir ufuk yok.

Saran Online CEO’su Sadok Kohen’in kaleme aldığı “Eğitimde özgürlük çağı” yazısı Digital Age Temmuz 2015 sayısında yer alıyor.