Türkiye’de ilk İnternet bağlantısı 12 Nisan 1993’te ODTÜ’de gerçekleştirildiğinden beri 20 yıl geçti. İnternet’e ilk bağlananların aşina olduğu dial-up modemin cızırtı ve zil sesinden oluşan tınısı ve 64 KB/saniye ile sınırlı hızı unutulalı çok oldu. Ancak bu ses ve İnternet ile büyüyen Y kuşağı, halen gündemimizde ve İnternet ile ilgili deneyimlerimizi belirliyor. Y kuşağı sadece İnternet’in yükselişine tanıklık etmekle kalmadı; İnternet kullanıcısı olarak, pasif içerik tüketiciliğinden aktif içerik üreticiliğine, yani web 2.0 devrimini de deneyimledi. Bu teknoloji ile hayatımıza giren, sosyal medya Y kuşağının benimsediği iletişim kültürünün en temel öğesi.
Y Kuşağı Kim?
Ülkenin sosyo-ekonomik ve tarihsel koşullarına bağlı olarak tanımı değişse de Y kuşağı kabaca 1980 ile 2000 yılları arasında doğmuş nesil olarak tanımlanıyor. Bu kuşağa Y denmesinin iki nedeni var; birincisi, kendilerinden önceki kuşağın (1965 ile 1980 arasında doğanlar) X kuşağı olarak adlandırılması, ikincisi ise, sorgulayıcı bir kuşak olduğu için, İngilizcede ‘neden’ anlamına gelen ‘why’ kelimesinin y harfiyle sesteş olması.
Y Kuşağı, sosyal medya ve iş dünyası
Sosyal medya, Y kuşağı ve iş dünyası için hem buluşma hem de çatışma alanı. İş arayışında olan Y kuşağı çalışabileceği firmalar hakkında bilgi edinmek için sosyal medyaya başvuruyor. Bu kuşaktan çalışanları bünyesine katmak isteyen firmalar da Y kuşağına ulaşmak ve hakkında bilgi edinmek için bu mecrayı kullanıyor. Dolayısıyla artık işe girme sürecinde adli sicil kaydı kadar online sicil de önemli. Kişi hakkında İnternet’te bulunan bilgiler, kişinin lehine veya aleyhine işleyebiliyor. Y kuşağının neredeyse tamamı (yüzde 88) işveren markalarının sosyal medyada olması gerektiğini düşünüyor ve iş görüşmesi yapacağı firmayı sosyal ağlardan araştırıyor . Bu kuşağın yüzde 59’u sosyal ağları kariyer amaçlı kullanıyor ve kariyerinde de bu ağlarla bağlantısını koparmak istemiyor. Öyle ki son bir yıl içinde mesai saatlerinde sosyal medya kullanımı yüzde 300 artmış durumda. Y kuşağının 3’te 2’si iş görüşmelerinde sosyal medya kullanımının serbest olup olmadığını sorguluyor ve eğer serbest değilse neredeyse yarısı (yüzde 56’sı) işi kabul etmiyor. Tabi Türkiye’deki işsizlik göz önüne alındığında buradaki Y kuşağının gelişmiş ülkelerdeki akranları kadar seçici olamadığı belirtilmeli: yüzde 58’i “çalışacağım firmayı ben seçerim” derken yüzde 42’si “seçme lüksüm yok, hayat şartları malum” demekle yetiniyor. İş başvurusu yapanların 3’te 1’i için sosyal medya özgürlüğü maaştan daha önemli.
Y kuşağının sosyal medyayla ilişkisi mekânsızlık/mekânsızlaşma üzerine kurulu. Son dönemde herhangi bir aktiviteye katılan, bir konser izlemeye gidenler, sahneyi izlemekten çok sahnede olan biteni sosyal medyaya aktarmakla meşgul olan Y kuşağı ile karşılaşıyor. Kendinden önceki kuşakların mekâna yüklediği anlam Y kuşağı için geçerliliğini yitirmiş durumda. Bir mekânın müdavimi olmak eskisi kadar sık rastlanan bir durum değil. Bir mekânın düzenli ziyaretçisi olmaktansa, yeni keşfedilen bir yeri duyurmak ya da bir semte gidip nereye gitmeliyim diye sormak daha manidar bulunuyor. Benzeri bir değişim sosyal statü sembollerinde de görülüyor. Y kuşağı yeni arabası ya da markalı kıyafetleri yerine, facebooka yüklenen aksiyon fotoğrafları üzerinden etiket oluşturuyor. Y kuşağı için asli varoluş biçimi, bir yerde olmaktan, bir yer ile ilişkilenmekten ziyade, online olmak; yani fiziksel mekanın sosyal medyaya yansımış bir aksi ile bütünleşmek, bunu olabildiğince çok kişiye duyurmak. Online var olma isteği Y kuşağında o kadar kuvvetli ki, (yazarak, fotoğraflayarak, video çekerek vb.) beyan etme hali çoğu zaman fiziksel olarak orada olmanın önüne geçiyor. Bu çerçevede, deneyimin aktarımı, deneyimin kendisinden daha önemli bir hal alıyor. X kuşağının benimsediği motto “I was there”; “oradaydım”, Y kuşağında, artık Türkçeleştirmeden kullandığımız “I-Like, I-Comment, I-Share” haline geliyor.
Günümüzde Y kuşağının çoğunlukta olduğu bir ofise yapılacak ziyaret, sürekli iletişimde kalma konusunda hasas olan bu kuşağın her türlü taşınabilir cihaza (tablet, akıllı telefon, dizüstü bilgisayar vb.) aynı anda sahip olma isteği ve bu cihazları birbirleri ile etkileşim halinde kullanma çabasını gözler önüne seriyor. Kullanılan bütün bu cihazların ortak noktası ise sosyal medya aplikasyonları. Her ne kadar mesai verimliliğini sağlamak için pek çok işveren sosyal medya kullanımını kısıtlama yoluna gitse de, bu düzenlemeler Y kuşağı için bir varoluş haline gelen online olma isteğini dizginleyemiyor. Zira, online olmak ve sosyal medyada bulunmak, Y kuşağı için bir işten kaytarma aracı olmanın ötesinde, bir yaşam felsefesi haline gelmiş durumda. Eğer iş yerinde sosyal medya serbestliği yoksa akıllı telefonlar ve diğer taşınabilir cihazlar imdada yetişiyor. Mekandan bağımsızlaşmış bir deneyimin peşinde koşan bu kuşak için artık ofis ortamı gidilen bir yer değil, birbirini takip eden aksiyonların gerçekleştiği fiziksel bir alandan ibaret. Hatta zaman zaman konserde gördüğümüz davranış, iş yerinde de kendini tekrarlıyor ve bir Y kuşağı çalışanını ofiste çalışıyorum diye status’ünü düzenlerken görebiliyoruz. Bu çerçeveden bakıldığında, Y kuşağı için iş, gidilen bir yer değil, yapılan bir şey. Dolayısıyla mesai günleri ve saatleri ile ofis ortamında çalışmak, bu kuşak için kendinden önceki kuşaklar tarafından verilen anlamı hızla yitiriyor.
Y kuşağı, sürekli ve anlık iletişimin peşinde
Bu kuşak, işi mesai ve ofisle sınırlandırmadığı gibi bilgiye erişim konusunda da zaman ve mekâna bağlı kısıtlılıkları kabul etmiyor. Y kuşağı için bilgi, fikir veya deneyim paylaşımında süreklilik ve gerçek zamanlılık her şeyden daha önemli. Öyle ki, yaşanan bir deneyimi ya da yemek yenecek yer önerisini her zaman ve her yerden paylaşabilmek ve akranlarının fikirlerini almak bu kuşağın seçimlerini şekillendiren ana faktör. Her ne kadar, pek çok işveren ve İK uzmanı tarafından, yüksek özgüvenli ve bağımsızlığına düşkün olarak tanımlansa da, Y kuşağı sürekli olarak bir onaylanma ihtiyacı duyuyor ve sosyal medya, sunduğu sürekli iletişim imkânı ile bu ihtiyacı gideren asli unsur haline geliyor. Y Kuşağı’nın yüzde 70’i arkadaşları onların önerilerini kabul ettiğinde çok seviniyor. Bu oran diğer kuşaklarda yüzde 48’e düşüyor. Her zaman her yerde içerik üretebilmek, ürettiğini paylaşabilmek ve hakkında sürekli geribildirim almak; takdir görmek, onaylanmak, beğenilmek isteyen Y kuşağı için Like-Comment-Share üçlüsü biçilmiş kaftan.
CISCO’nun yaptığı araştırmanın da gösterdiği üzere akıllı telefonunu kaybetmektense cüzdanını kaybetmeyi tercih eden bir kuşakla karşı karşıyayız. Akıllı telefon, sosyal ağlara zaman ve mekândan bağımsız erişim olanağı sağladığı için vazgeçilmez. Her zaman ve her yerde online topluluğun üyesi olan Y kuşağı, Barkley’in araştırmasına göre bir marka veya ürün hakkındaki görüşlerini, müşteri hizmetleri hattını aramak yerine sosyal medyada paylaşmayı tercih ediyor. Bu seçim bir yerde iki kişi arasında kurulacak bir iletişim yerine, fiziksel olarak o anda orada olamayan pek çok kişi ile iletişime geçmeyi tercih etmek anlamına geliyor. Aslında fiziksel imkânların ötesinde bir dünyada yaşama isteği, kendini gündelik hayatın her safhasında göstermekte. Örneğin, bu kuşağın yüzde 50’si alışveriş yaparken akıllı telefonunda ürünlerle ilgili araştırma yapmayı, geleneksel raf araştırmalarına ya da satış danışmanı ile konuşmaya tercih ediyor (bu oran diğer kuşaklar için 1/5’in altında kalıyor). Diğer kuşaklar, gazete ve doğrudan pazarlama aktivitelerinden daha çok etkilenirken Y kuşağı İnternet’teki kampanyalara karşı daha hassas. %yüzde 40’ı sosyal medyada marka pazarlama çalışmalarıyla karşılaştığını hatırlıyor (bu oran diğer kuşaklar için 1/4’ün altında kalıyor). Y kuşağı, televizyona ve basılı medyaya daha az ilgi duyuyor; İnternet’i tercih ediyor. Y Kuşağı’nın sadece yüzde 26’sı haftada 20 saatten fazla TV izlediğini belirtirken bu oran diğer kuşaklar için ½’nin altında. Y Kuşağı’nın yüzde 42’si bilgisayarında TV programı izlerken diğer kuşakların sadece yüzde 18’i bunu yapıyor. Bu tercihin altında yatan en önemli neden kuşkusuz ki online takip edilen her şeyin paylaşılabiliyor olması.
Birbiriyle etkileşim içinde evrilen sosyal medya ve Y kuşağı ya da iletişim kültürü ve algı, bu süreçte değişip dönüşüyor. Örneğin Y kuşağı için 140 karakterden uzun metinler ve 1 dakikadan uzun videolar tahammül sınırlarının dışında. Dahası, her şeyin ayrı ayrı sitesine gitmek değil aradıkları her şeye tek bir siteden ulaşmak istiyorlar. Yani takip ettiği haber siteleri, müzik grupları, futbol oyuncuları ve etkinlik duyurularına tek bir siteden ulaşmayı tercih ediyorlar. Çoğu zaman İnternet için başlangıç ekranı olarak da kullanılan Facebook profili ve buraya eklenen şarkıların bir şarkı listesi olarak kullanılması, Facebook’a yüklenen aplikasyonlar ile haber ve spor sayfalarının buradan takip edilmesi, bu isteğin en tipik göstergesi. Türkiye, 31 milyon 112 bin 380 Facebook kullanıcısı ile tüm ülkeler arasında altıncı sırada. Türkiye’de bütün nüfusun yüzde 40’ı, online nüfusun ise yüzde 90’ı Facebook üyesi. yüzde 40 ile en kalabalık kullanıcı kitlesi 18-24 yaş aralığında yer alanlar, onları yüzde 17 ile 25-34 yaş aralığı izliyor. Diğer bir deyişle Facebook’un en kalabalık kullanıcı kitlesi Y kuşağı.
Y kuşağı radyoyu İnternet’ten dinliyor, gazeteleri dijital ortamda okuyor, alışverişi online yapıyor; sohbeti Facebook’ta, laf dalaşını Twitter’da yapıyor. Ürettikleri içerikle, beğeni kazanan ve takipçi sayısını arttıran insanlar ‘Twitter ünlüsü’ sayılıyor; binlerce takipçisi olan blogger’ların dizüstü edebiyat adı altında kitapları çıkıyor. Y kuşağı merak ettiği her şeyi google’lıyor. Ama tüm bunların ötesinde, sosyal medya bu kuşak için çalışılacak bir sektör haline de gelmiş durumda. Sosyal Medya Yönetimi adı altında yüksek lisans programları açılıyor, reklam ajansları yanında sosyal medya ajansları kuruluyor.
Y kuşağı, sosyal medya ve politika
Gelişimi, İnternet’in gelişimiyle çakışan bu kuşağın politik aktivizmi de İnternet temelli oldu. İnternet aktivizmi, adından da anlaşılacağı gibi İnternet üzerinden yürütülen politik aktivizm anlamına geliyor fakat şüpheci kesimler tarafından miskin aktivizmi (slacktivism) ya da clicktivism olarak da adlandırılmakta. Bencil ve rahatına düşkün insanların vicdanlarını rahatlatmak için bilgisayarın karşısından kalkmadan profil fotoğrafı değiştirmesiyle, statü yazmasıyla ya da online imza kampanyalarına katılmasıyla aktivizm olmayacağını savunanların sayısı bir hayli fazla. Fakat, Arap Baharı’na Twitter Devrimi demek ne kadar zorsa, Y kuşağı arasında yaygın olan İnternet aktivizmini dikkate almamak da bir o kadar hatalı.
Örneğin, 15 Mayıs 2011 tarihinde, sosyal medyada örgütlenen binlerce Y kuşağı bilgisayarlarının başından kalkıp İnternet sansürüne karşı yürümek için Taksim Meydanı’nda buluştu. Y kuşağını binler halinde Taksim Meydanı’na döken ne sendikal haklar, ne de sağlık ve eğitimde fırsat eşitsizliğiydi. Bu kuşak, gündelik hayatının olmazsa olmazı İnternet özgürlüğünün tehdit altında olduğunu hissettiğinde yine İnternet aracılığıyla örgütlenip, İnternet diliyle protesto etti; sosyal medyada yayılıp ünlenen komik videolara gönderme yapan sloganlar kullandı. Hatta kimi klavye aktivistleri klavyelerini de alıp gelmişlerdi. Ana akım medyanın görmeyi tercih etmediği bu büyük Y kuşağı buluşması yine sosyal medya kanalıyla ve video aktivistlerin katkılarıyla duyuldu.
Sonuç yerine
Y kuşağı icat etti diyemeyiz ama Y kuşağını karakterize eden bilgiye zamandan ve mekândan bağımsız erişme arzusu, okuyucu odaklı yeni medyanın; bloglar ve twitter üzerinden çalışan ‘yurttaş gazeteciliği’nin doğuşunda önemli bir rol oynadı. Tanık olduğu bir olayı orada ve o anda kaydedip binlerce kişiyle paylaşmasını sağlayacak teknolojiye sahip olan bu kuşak, kendine tamamen mekânsız bir yaşam üretme arzusunda. Bu mekânsızlaşma hayali ile sosyal medyada yaratılan deneyim ve aktarılan mesajların içeriği ile kişinin yaşadığı gerçek fiziksel şartlar birbiriyle taban tabana zıt hale gelebiliyor. Bu zıtlık, Y kuşağının içinde olduğu en büyük sıkıntı. Zira sosyal medyada özgün ve mekânsız bir karaktere can veren bireyin karşılaşması gereken pek çok acil ‘fiziksel ihtiyaç’ı var ve bunların sanal olarak karşılanması oldukça zor. Saatlerce yemek bloglarını okumak ya da yemek fotoğraflarına bakmak ve bunları paylaşmak eğlenceli olmakla birlikte karın doyurmuyor. İnternet üzerinden eve sipariş vermek özgürlük olsa da, günün sonunda siparişin ulaşacağı bir adrese, mekâna ihtiyaç var. Sanal ortam sınırsız ve özellikle uzak mesafe flört imkânı sunsa da; bir sonraki adım gerçek mekânlarda buluşmayı gerektiriyor. Aslında Y kuşağı da örnekleri artırılabilecek bu açmazdan pekâlâ haberdar ama Facebook’un kurucusu Zuckerberg’in hikâyesinden ilham alan bu kuşak halen kendini tamamen sanal dünyada gerçekleştirebileceğine inancını koruyor. Bu çerçevede sürekli olarak, İnternet’te iş yapan bir site sahibi olmak, ya da çekilen bir videosunun popülerleşmesi sonucunda finansal ihtiyaçlarını gideren şanslı bireylerin hikâyelerini paylaşıyor ve mekânsal ve gerçek bir ofis ortamında dirsek çürüterek bir kariyere başlamaktansa sosyal medya üzerinden köşeyi dönme hayallerine gömülüyor. İçinde yaşadığımız dünyada Zuckerberg gibi başarı örneklerinin bir elin parmaklarını geçmediğini hatırlarsak, Y kuşağının yakın gelecekte bu planın imkansızlığı ile yüzleşerek, geç de olsa yarattığı online hayat ile fiziksel gerçekliğini barıştırmak zorunda kalacağı aşikâr.
Yorumlar