Hepimiz, yaşadığımız toplumun tepkilerini, beklentilerini, ‘normallerini’ ve genel tavırlarını başlıca günlük hayatımızdaki tecrübe ve gözlemlerden çıkarır, öğreniriz. Bu gerçek günümüzde de geçerli; ancak bir farkla: Artık gündelik hayatın içinde gittikçe daha çok seviyede internet ve sosyal medya bulunuyor. Akıllı telefon kullanma yaşı ilkokul seviyelerine inerken, çevrimiçi tecrübelerimiz hayatımıza gittikçe yayılıyor. İnternet, benlik algımızı ve içinde yaşadığımız toplumla ilgili düşüncelerimizi gittikçe daha çok şekillendiriyor. İşte bu nedenle internet üzerinden yaşanabilecek psikolojik şiddet tecrübelerinin ve tabii bunlarla baş etme (veya edememe) yollarının hepimizi daha çok etkileyeceği bir dönemdeyiz. Siber zorbalık kavramı bu noktada karşımıza çıkıyor. Siber zorbalık altına cinsel taciz, küfür, aşağılama, tehdit, şantaj, karalama veya rahatsız etme gibi birçok davranış tipi girebilir. Bir kişi, istemediğini belirtmesine rağmen, onunla (ya da onun hakkında) yapılan her türlü iletişim siber zorbalık kapsamında değerlendirilebilir. Buna kişinin verilerine izinsiz şekilde erişmek veya bu verileri izinsiz paylaşmak da dahil.
İNGEV’den siber zorbalık araştırması
İNGEV Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin İnsani Gelişme Monitörü isimli araştırması, periyodik olarak tekrarlanan ve Türkiye’deki farklı toplumsal konuları merceğine alan bir çalışma. Araştırmanın mayıs ayında gerçekleştirilen son döneminde ele alınan konulardan biri de siber zorbalık oldu.
Araştırma verileri, 8 – 31 Mayıs tarihleri arasında İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına göre 26 şehirde telefonla görüşme yolu ile yapılan Türkiye temsili bin 358 ankete dayanıyor. Hata payı yüzde 95 güven aralığında yüzde ±2.7. Araştırmanın en kritik sonuçlarından biri, siber zorbalık hakkındaki bilgi seviyesiyle ilgili. Çalışmaya göre farkında olmadan siber zorba veya zorbalık kurbanı olmak mümkün hatta yaygın.
Toplumumuzun dörtte birinden fazlası zorbalıkla karşılaşmış
Siber zorbalık hakkında hiçbir fikri olmayanlarla, pek az fikri olanların toplamı yüzde 77 ediyor. Fiziksel zorbalık ve şiddetle mücadele ederken, alttan alta hızla gelişen bu tehdidin farkına varılması çok önemli. Siber zorbalık olarak tanımlanan çok sayıda davranış var. Bazıları günlük hayat içinde olağan bir sosyal medya davranışı gibi bunları uygulayabiliyorlar. En sık karşılaşılan zorbalık istemediğiniz halde ısrarlı bir şekilde telefonla aranmak veya mesaj almak. Bu şekilde rahatsız edildiğini söyleyenlerin oranı yüzde 19. İkinci sırada siber ortamda cinsel taciz geliyor. İzni olmadığı halde cinsel içerikli rahatsız edici mesaj aldığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 11. Son sıralarda kişisel veri güvenliğine yönelik çeşitli çalışmalar olsa da üçüncü sırada kişisel verilere izinsiz erişim ve kullanım geliyor (yüzde 10). Özetle toplumumuzun dörtte birinden fazlası zorbalıkla karşılaşmış.
Bireylerin önemli bir bölümü yaptıklarının suç veya sorunlu davranış olduğunun farkında değiller. Tek tek bazı davranışlar belirtilip bunları yapıp yapmadıkları sorulduğunda samimi cevap veriyorlar. “Birini, izni olmadan ısrarla aradım ve mesaj attım” (yüzde 10), “birine internette paylaştığı görüşleri nedeni ile hakaret ettim” (yüzde 8) ve “Sinirlenip sevgilime küçük düşürücü, aşağılayıcı veya tehdit edici mesaj attım” (yüzde 8) en çok yapılmış üç davranış. Bir arada değerlendirildiğinde yine toplumun dörtte birisinden fazlası bu kez siber zorbalık yapmış oluyor.
Zorbalık yapanların yüzde 52’si aynı zamanda mağdur
Farkındalığın düşük olması nedeni ile bir tarafta siber zorbalıkla karşılaşan, öbür tarafta zorba haline dönüşebiliyor. Zorbalık yapanların yüzde 52’si aynı zamanda mağdur. Her iki durumda da davranışın olağan olduğunu düşünebiliyorlar. Zorbalık yapanların önemli bir kısmının farklı durumlarda mağduriyet tecrübesi yaşamış olması dikkat çekici. Bu durum, mağduriyetin daha sonra zorbalığa itmesi şeklinde yorumlanabilir.
Düşük farkındalık, zorbalığa maruz kalındığında ne yapacağını bilememek şeklinde de kendisini gösteriyor. Siber zorbalık mağdurlarının yüzde 63’ü kendi başlarına çözüm bulmaya çalışıyor. Erkek- kadın farkı da belirgin. Erkekler daha fazla içe kapanık ve sorunla kendileri başa çıkmaya çalışıyorlar. Kadınlar ise yakın çevre (özellikle aile) yardım istemeye veya hukuki yollar aramaya daha fazla yatkınlar. Kadınların hukuki yol aramalarının önemli bir nedeni, karşılaştıkları vakaların erkeklere göre daha ağır olması şeklinde yorumlanabilir. Siber şiddetle karşılaşanların yüzde 34’ü bu davranışın yakın çevrelerinden ve tanıdıklardan geldiğini belirtiyor. Sorunu paylaşmaktan kaçınanları da değerlendirdiğimizde fiziksel şiddet konusunda çok rastlanılan aile ve yakın çevre olgusunun siber dünyada da devam ettiği görülüyor.
Mülteci krizi tetikleyicilerden biri
Siber zorbalığın özellikle etkilediği kesimlerden biri de Suriye krizinin başlamasından sonra ülkemize göç eden mülteciler. İnsani Gelişme Monitorü Araştırması’na göre Türkiye’de halkın yüzde 48’i yerel halkla Suriyeliler arasındaki ilişkiyi ülkenin ‘çok gergin’ olarak tanımlıyor. Sadece yüzde 40’lık bir kesim “Ülkemizin mültecilere kucak açması örnek bir insaniyet duruşudur” derken çoğunluk bu ifadeye katılmıyor. Bunun yansımalarını sosyal medya üzerinde şiddet ve öfke dilinde de görmek mümkün. İçinde etnik bir taraf da barındırdığı için bu tür gerginliklerin toplumumuzdaki yükselişi ileride daha büyük sorunlar doğurmaya aday. Sosyal medyada gittikçe tırmanan bu sosyal gerginliğin nedenleri arasında siber zorbalığın sakıncaları ve potansiyel psikolojik sonuçları hakkındaki düşük bilinirliğin de olması muhtemel.
Vural Çakır, İNGEV Kurucusu ve Başkanı
Yorumlar