“Human Centered Design (İnsan Odaklı Tasarım), User Centered Design (Kullanıcı Odaklı Tasarım), Design Thinking (Tasarım Odaklı Düşünce), Service Design (Servis Tasarım), Agile UX (Çevik Kullanıcı Deneyimi Tasarımı) ve Lean UX’ten (Yalın Kullanıcı Deneyimi Tasarımı) hangisi ile ilerlemeliyiz? Bunların hepsi aynı anlama gelmiyor mu? Neden birini seçmek zorundayız? “Tamam, Lean UX ile ilerleyelim ama biz Design Thinking eğitimi almıştık,” vb. sorular tasarım sürecinde insanı merkeze almaya çalışanların “Acaba doğru yolda mıyız,” endişesinin merkezine oturdu. Peki, bu terimler hangi noktalarda farklılık gösteriyorlar?
Terim detayına inmeden önce onların içerisinde yer aldıkları sınıflandırmaları çözümlemeliyiz: Çerçeveler (Frameworks), Metodolojiler (Methodologies) ve Yaklaşımlar (Approaches).
Çerçeveler bir sistem veya tasarımın altında yatan destekleyici yapılarıdır. Kavramsal rehber olarak hareket eder ve sistemin sonraki adımlarındaki tanımların temelini oluştururlar. Yazının bağlamı içerisinde, süreç, teori ve metotların her daim kullanıcıyı esas alarak yapılandırılmasını hedefler.
User Centered Design (İnsan Odaklı Tasarım), hedef son kullanıcıya ait ihtiyaçların, isteklerin ve kısıtların anlamlandırılmasında kullanılan işlemlerin ve süreçlerin yer aldığı kapsayıcı bir framework’tur. Stratejik karar alma yetisini güçlendirmeyi ve aynı zamanda bireye yönelik program ve servislerin etkinliğini artırmayı hedefler. Bir diğer framework, Human Centered Design (İnsan Odaklı Tasarım) ile User Centered Design arasındaki temel fark, odağa alınan öznenin tanımında yatmaktadır: İnsan odaklı mı yoksa kullanıcı odaklı mı tasarlamalıyız? IDEO gibi sosyal gelişim odaklı popüler tasarım stüdyoları, insanı odağa alırken, insanın çevresiyle etkileşime geçerken temas ettiği psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik faktörlerin tasarım sürecinde önceliklendirilmesini telkin eder. Her iki framework arasındaki farkın bulanıklığı, kullanıcı ya da insan, tasarım sürecinin merkezine alınan öznenin çerçevesi ve mevzu bahis sistemlerle etkileşime girerken tasarımcı tarafından dikkate alınan, oldukça detaylı ve ne yazık ki birbirine benzer faktörlerdeki nüanslardan kaynaklanmaktadır. Özetle, fark, detaylarda gizli olmakla birlikte bu iki framework tasarım süreci yönetimi ekseninde oldukça büyük benzerlik taşımaktadır.
Metodoloji, kendi başına bir tasarım süreci olmamakla birlikte, işi hangi hedefler, değerler ve parametrelerle tanımlayarak yürüteceğimizi gösteren konsepttir. Bu bağlamda, kullanıcı odak tasarımı hangi kurallara bağlı kalarak ürün/servis tasarım sürecimize yansıtacağımızı belirler.
Servisin tedariğinin organize edilmesi esnasında kullanıcılar, temas noktaları, servis personeli ve arka plandaki diğer aktörlerin etkileşimlerine odaklanan metodolojidir. İnsanlar, altyapı, iletişim ve materyal gibi servis bileşenlerinin organizasyonunun kaliteyi artıracağını öne sürer. Dijital veya analog fark etmeksizin herhangi bir ürünün ya da hizmetin servis tasarımında kullanılabilir.
Servis tasarımının aksine, servisin tamamındaki deneyimindense, sadece kullanıcı temas noktası etkileşimlerine odaklanır. Kullanıcının sistemle etkileşim deneyiminin kalitesini ve bağlı kültürel ihtiyaçlarının çözümünü görev edinir. Sıklıkla User Experience Design (Kullanıcı Deneyimi Tasarımı) ile karıştırılsa da, Experience Design, UX Design gibi salt ürün / hizmet kullanımı anındaki etkileşimle değil, ürün / hizmet sahibi şirketle kullanıcı arasındaki temas noktalarının tamamına genişleyebilen bir metolodojidir.
Bir kişinin spesifik bir ürün veya hizmetle etkileşim halindeyken yaşadığı deneyimin kalitesini artırmayı hedefleyen User Centered Design (Kullanıcı Odaklı Tasarım) sürecidir. İnsan servis etkileşiminde olduğu gibi geniş bir perspektiften ziyade, çoğunlukla spesifik bir teknolojiyle geliştirilmiş bir ürün ya da hizmetle etkileşime geçildiğinde elde edilen deneyime odaklanır.
Kullanıcı Arayüz Tasarımı, bir kişinin kullanıcı deneyimini artırmak amaçlar. Ürün ya da hizmetle kullanıcı arasındaki etkileşimlerin basit, etkin, uygun ve estetik olmasını sağlar. Arayüz tasarımındaki çözümün başarılı bilgi mimarisi ve kullanılabilirlik testleriyle doğrulanmalarını şart koştuğu kadar, tasarımcının bünyesinde grafik tasarım, tipografi, renk şemaları ve genel estetik kaygıların da baskın olduğu bütüncül bir yetkinlik setinin hazır olmasını gerektirir.
Yaklaşım temelde metodolojilerin teslimat formatlarıdır. Bir tür “metodolojiyi teslim ederken tercih edilebilecek şablon” görevi görürler. Deneyim Tasarım Metodolojilerini uygulayan oldukça uzun bir listeye sahip olsak da beynelminel yaklaşımlar aşağıdaki gibidir:
Günümüzde kullanıcı deneyimi tasarım süreçlerini yürüten takımlar çoğunlukla ya lean (yalın) ya da agile (çevik) yaklaşımları benimserler. Lean UX, kullanıcı deneyim tasarım sürecinin çıktılarına daha az önem verip, süreci hızlandırırken odağını tasarlanan deneyime verir. Agile UX ise yazılım geliştiriciler ile tasarımcıları Agile Product Development (Çevik Ürün Geliştirme) süreç yönetiminde birleştirirken, geleneksel kullanıcı deneyimi prensiplerine bağlı kalınmasını amaçlar. Bu iki yaklaşım arasındaki farklılıklar süreç yönetimindeki detaylarda gizlidir ve halen sektör profesyonelleri arasında yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.
(Design Thinking)
Kullanıcı odaklı tasarım prensibini çalıştırırken izleyebileceğiniz keşfet-tasarla-prototiple-test et-tekrar keşfet döngüsünü çalıştırmayı öneren bir yaklaşımdır. İnsan odaklı, iteratif ve katılımcı üretim felsefelerini kendisine temel alırken, problem çözümünde empati kurma, çözümü fikirleştirme ve deney yaparak ilerlemeyi her şeyden üstün görür.
Dijital dönüşümden çok önce yaratılmış bir yaklaşım olan Systems Thinking, bugün yerini Deneyim ve Servis Tasarımı’na bırakmış gibi gözükse de diğer yaklaşımlara kıyasla daha kapsayıcı ve holistik bir bakış açısıyla, sistem içerisindeki tüm parçaların birbirleriyle olan bağlantılarının dikkate alınmasını öğütler ve ancak bu şekilde sistem odaklı deneyimin iyileştirilebileceğini iddia eder.
Eminim ki, yukarıdaki liste, tanımlar ve ayrıştırıcı unsurlar, çok daha detaylı bir şekilde yazıya dökülebilir. Ve yine eminim ki, sektör profesyonelleri ve akademisyenler, bazı detaylarda farklı düşünebilir. Kanımca önemli olan, tasarıma verilecek değeri yükseltmek adına, terim erozyonundan kaynaklı kafa karışıklıklarının bir an önce engellenmesi ve tasarlanacak etkileşimin, gerek insan gerekse sistem için maksimum pozitif etkiyi yaratabilmesinin önünün açılmasıdır.
Yorumlar