Dünya çapında “Respect Food-Gıdaya Saygı” felsefesiyle gıda israfına karşı sürdürdüğü duruşu, Türkiye’de “Ruhun Doysun” projesiyle bir adım ileri taşıyan Grundig’in ünlü şefi Mehmet Gürs işbirliği ile hayata geçirdiği “Ruhun Doysun” projesi ele aldığı konular ve samimi formatı ile büyük kitlelerin ilgisini çekmeye başlamış durumda. Gıda israfına dikkat çekmek, doğa ile bütünleşmiş sürdürülebilir bir yaşam için farkındalığı artırmak gibi konuları samimiyetle işleyen Ruhun Doysun’un hikâyesini Grundig Türkiye Grup Yöneticisi Handan
Handan Abdurrahmanoğlu: Sürdürülebilirlik konusu bizim tüm markalarımız için en önemli değerlerden biri. Dediğiniz gibi gıda israfı bir yandan çok önemli bir problemken diğer önemli sorunumuz dünyadaki açlık. 1 milyara yakın insan açken bunun dört katı kadar gıda israfı oluyor. Bu konudaki mücadelenin sürdürülebilirliği için markaların, şirketlerin taşın altına elini koyması lazım. Bizim bu meseledeki bakış açışımızın yansıması olan Ruhun Doysun Grundig’in Türkiye’ye geri dönüş projesi. Biz kaynaklarımızı dünyanın büyük sorunlarına dikkat çekmeye kaydırmanın önemine inanıyoruz. Bu yüzde globalde de “gıdaya saygı” dedik. Dünyada Massimo Botturo’nun Food for Soul isimli projesine 2015’ten beri destek veriyoruz. Gıda israfının boyutları konusunda çok fazla araştırma ve bu konudaki acı tabloya dair çok fazla veri var. Biz kendi yaptığımız araştırmalarda ise şunu gördük: Gıda israfı var, evet, ama bunu önemseyen insanlar da var. Bu insanlar bu konuda nasıl adımlar atacaklarını bilmiyorlar. Bizim Ruhun Doysun için çıkış noktamız da bu oldu ve bir farkındalık hareketi başlattık.
Mehmet Gürs: Bizim yollarımız Yedi isimli bir konferansta kesişti. Bundan üç sene önce Grundig, Yedi’nin ana sponsoru oldu. Kısaca değinmek gerekirse; Yedi gastronomi özelinde içeriklerin ele alındığı bir konferans.
H.A: Biz Massimo Botturo ile o dönem “Respect Food” projesine başlamıştık. Yedi Konferansı’da da Massimo Botturo konuşmacı idi. Öte yandan bizim zaten bu “Respect Food”u Türkiye’ye taşımak gibi bir isteğimiz vardı. Bu konferans da vesile oldu.
M.G: Kesinlikle. Dünyada da Türkiye’de de çok çarpık bir gıda sistemi var. Bunun sonucu olarak obezite, ziraî ilaçlar, gereksiz teşvikler gibi gerçekler var hayatımızda. Respect Food’u gerçekten benimseyerek yapsak bu çarpık yapı kendiliğinden düzelecek zaten. Biz kendi hikâyemizde bizimle beraber yürüyecek insanlar arıyoruz. Ben bu işin sözcülerinden biriyim ama hepimizin bunun bir parçası olması gerek. Eğer gıdayı merkeze almazsak gelecekten bahsetmemiz mümkün olmaz. Gıda yoksa gelecek yok. O yüzden gıdaya saygı çok önemli.
H.A: Biz de marka olarak ürünlerimizle de, “Bu işin nasıl parçası oluruz,” diye bakıyoruz. Tabii işin bir bu tarafı var, bu noktada bir de şehirli insanın hayat gerçekleri var. Örneğin her zaman satın aldığınız sebze ve meyveyi hemen tüketemiyorsunuz. Biz de çözümün bir parçası olarak örneğin gıdayı daha uzun süre hem de taze bir şekilde muhafaza etme imkânı verecek bir buzdolabı üretiyoruz. Ruhun Doysun ile insanların israf konusunu kendilerine dert edinmesini istiyoruz. İçeriğimiz ile onlara ipuçları veriyoruz. Ve marka olarak ürünlerimizle de onların hayatında olmaya çalışıyoruz.
M.G: Tabii, bu noktada şu akla geliyor: Dünyanın birçok yerinde birçok insan; “Siz zaten bunu buzdolabı satmak için yapıyorsunuz” diyor. Tabii ki bu da var, günün sonunda bu bir iş. Bu işin ayakta kalabilmesi, büyüyebilmesi, Ar-Ge yapabilmesi için para kazanabiliyor olması lazım. Bence şirketlerin bu ticareti etik değerler çerçevesinde yapıp ve yapmama konusunda karar verdikleri bir dönemdeyiz.
H.A: Biz bu projeye çok özen gösteriyoruz. Mehmet Gürs’ü seçmemizin sebebi Türkiye’nin en ünlü şeflerinden biri olması değil. Baktığınız zaman belki ondan daha ünlü şefler var. Ama konu bu değil. Bizim değerlerimizi zaten bizden önce sahiplenmiş biri Mehmet Gürs. Biz, Ruhun Doysun’u çekerken Gürs’e , -mış gibi yaptırmıyoruz. O zaten öyle yaşıyor. Zaten değerler de örtüşünce ortaya güzel bir iş çıkıyor.
H.A: Bir kere bu iş salt bir ajans projesi değil. İletişimini yeni dünyanın alışkanlıklarına göre şekillendirdiğimiz ve her işi uzmanına teslim ettiğimiz bir proje. Her şeyden önce dijitalden çıkmış bir proje. Biz iletişimde bile israf etmemeye çalışıyoruz ve çok büyük kitlelerin hemen anlayacağı bir içerik üretmiyoruz. Bu yüzden dijitalden yola çıktık. Dijitalden hedefleme yapıp doğru kitlelere ulaşmak ve onların bu işin marka elçiliğini yapmalarını hedefledik. Konuklar ise genelde eş, dost. Bir konuda bir bakış açısı olan kimsenin tanımadığı insanların konuk olduğu programlarımız da oluyor mesela. Bizim için önemli olan doğallık bu programda.
M.G: TV tek taraflı bir mecra. Birileri akşama kadar size bir şeyler anlatıyor, siz de oturup izliyorsunuz. Halbuki internette yorum yapıyorum, paylaşıyorum ve bir etkileşim kuruyorum. Bu dünya bizim projemize çok daha yakın.
H.A: Biz TV ya da internet için bölümler çıkardığımızda bu bölümler de yine bir bakıma tek taraflı oluyor, bunu derinleştirmemiz lazım diye düşündük. 20-25 dakikalık bölümde ne kadar tartışabilirsin ki? O halde bir platform yapalım dedik. Şu halde fazla derinlik isteyen biri ruhundoysun.com’a giriyor, bir sürü içerik buluyor. Sosyal medyadan anlık bizi izliyor, bizimle birlikte yürüyor. Etkinlikler yapıyoruz, geliyor insanlar bizimle tanışıyor ve hayatlarını değiştirdiklerimizi söylüyorlar. Bu geri bildirimler bizim tek başımıza bir iş yapmadığımızı gösteriyor.
H.A: Yeni sezonda aynı pozitiflikle farklı konuları sorgulatmaya ve düşündürmeye devam edeceğiz. Yemeği biraz daha odağımıza alacağız. Henüz yayın tarihimiz net değil. Öte yandan, online’da sürekli içerik üretmeye de devam edeceğiz.
Yorumlar