Kullanıcının düşüncelerine, isteklerine, sıkıntılarına kulak kesilenlerin, bir sonraki adımını bu isteklere odaklanarak atanların ve test odaklı tasarımı (prototiplemeyi) üretim süreçlerinin vazgeçilmezi kılanların yatırıma geri dönüşlerinde aldıkları pozitif sonuçlar, sadece kullanıcı deneyimi tasarımının “bütçedeki payını” her geçen gün artırmakla kalmıyor, aynı zamanda onun yerini “vazgeçilemezler” arasına konumlandırıyor. Nasıl mı? Forbes için Andrew Hogan, Deanna Laufer, David Truog, Will Willsea ve Rachel Birrell tarafından hazırlanan The Six Steps For Justifying Better UX araştırmasına göre, UX için harcanan her 1 dolar, 100 dolar geri dönüş sağlıyor. Bu da yüzde 9,900 ROI’a (yatırımın dönüşü) denk geliyor. Bence bu araştırma sonucu bile UX için bütçede yer açanların akıllıca bir hareket yaptıklarını göstermeye yeterli. Tabii ki çoğu bütçe planlayıcı, Türkiye gibi oldukça oynak ekonomik iklime sahip bir pazarda yeni bir gider kalemine yer açmakta gönüllü değil. Bu eğilime de empati kurmak gerekiyor.
“Biz eski web sitesine 30 bin TL (ister inanın ister inanmayın, uzunca bir dönem ‘Standart Kurumsal Web Sitesi Bütçesi’ diye bir yuvarlak bütçe vardı ve o da 30 bin TL idi.) ayırmıştık. Şimdi sadece işin UX’i için 30 bin TL bütçe talep ediyorsunuz. Eskiden UX’siz yapıyorduk ve oluyordu, şimdi de UX ’siz yapsak olmaz mı,” sohbetlerinin frekans olarak azalsa da yaşam döngülerine devam ettiğinin farkındayız. “UX’siz UI”, “kodsuz yazılım” gibi bir oksimoron olsa da (yine) empati kurmaya devam edelim ve soralım:
“Eski web sitemizi yenilerken, kullanıcının mevcut web sitemizdeki ziyaretlerini analiz edip, onlarla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirip, rekabeti analiz edip, iş hedeflerimizi bu içgörülere bağlı kalarak yapmış mıydık? Peki, o zaman mobil kullanıcı oranımız toplam trafiğin yüzde 60’ına denk geliyor muydu? Bu sebeple, yani mobil olan kullanıcının bizden en büyük beklentisi olan mobil deneyime uygun içerik sunumu, hızlı sayfa yükleme zorunluluğu ve arama motorlarının mobil deneyim standartlarına uyum sağlama zorunluluğumuz var mıydı? Unutmadan, o zaman prototiplerimizi son kullanıcılarla test ederek, iteratif ilerleyebiliyor ve maliyetlerimizi optimize edip, tasarım ve teknoloji yatırımlarımıza geri dönüşleri optimize edebiliyor muyduk?”
Eğer yukarıdaki soruları ardı ardına sormanıza imkân verildiyse, dinleyici bir hışımla bulunduğunuz ortamı terk etmediyse, bilin ki yanıtlarının tamamı “Hayır” olacaktır. Yine de sabit fikirli ve irrasyonel bir şekilde bütçe genleşmesi muhalifi olan bünyeler “Olsun, yine de UX’siz yapabiliriz. Çünkü daha önce yapmışız”da diretirse, onları aşağıdaki perspektiften bakmaya davet etmenizi öneririm.
Eskiden de (farklı bir yaklaşımla olsa da ) UX Design yapıyordunuz ama farkında değildiniz
Analog veya dijital, geçmişte de bir sistemle insanın arasındaki etkileşimi tasarlarken, belki bugünkü kadar derinlemesine, sonuç odaklı, kapsayıcı ve katiyetle yüksek çözünürlükte olmasa da kullanıcı deneyimine efor ve bütçe ayırıyordunuz. Çoğunlukla işinin ehli uzmanlarla araştırma yürütmüyor, tonlarca veri içerisinden içgörüyü derleyebilecek analistlerle çalışmıyordunuz. Çözümlemesi çok daha basit kullanılabilirlik standartlarına uyum göstermeniz gerekiyordu. Bilgi mimarinizi, site haritasından ibaret görüyor, kategori ağacınızı tanımlarken, yurtdışındaki rakibinizin ödül almış internet sitesine bakarak oluşturuyordunuz. Arayüzlerin tasarımını da yazılım geliştirmesini de aynı kaynakla yürütebiliyor, veritabanı hazırlamak ve uygulama geliştirmek için dahi aynı kaynağın kısıtlı yetkinliklerine güvenebiliyordunuz. İş bitince, şirket içerisindeki çalışma arkadaşlarınızla son kullanıcı testlerini gerçekleştirebiliyor, yayına çıkarken topu topu 2 tarayıcının işinizi birbirine benzer şekilde görüntüleyebiliyor olması “başarı kriteriniz” olabiliyordu. Evet, bugün bütçenize yeni eklenen “UX”, bunları çok daha yüksek çözünürlükte ve fazla sayıda değişkeni göz önünde bulundurarak, ama belki de en önemlisi sisteminizin kullanıcısının ihtiyaçlarını tasarım sürecinin bel kemiği kılarak gerçekleştireceğini vaat ediyor. Bununla da kalmıyor ve iddialı bir önermeyle rüştünü ispata soyunuyor: “UX, arayüz tasarımında alacağınız kararların gerekçelerini ortaya çıkartır. UX’siz bir UI (arayüz), sadece ama sadece ‘bence’lere dayanır. İşiniz “sizce”lere değil, veriye dayandırılacak kadar önemli olmalıdır.“
UX’siz UI olmaz
Madem ki geçmişte de -farkında olmasanız da- kullanıcı deneyimine efor ve bütçe harcıyordunuz, peki ne değişti de işin bu bölümü bu kadar tartışılır, proje üretim takviminde ön şart belirleyici ve hatta teknoloji yatırımlarına dahi karar verici olabildi? Bu uzun sorunun yanıtı aslında kendi içerisinde gizli: Kullanıcı. Kullanıcı, markaya atayacağı değeri, ona göstereceği sadakati, bir sonraki potansiyel müşterinize sizin hakkınızda anlatacaklarını hep ama hep ona sunduğunuz deneyimin onda bıraktığı tortuyu esas alarak belirliyor. İşte, bu tortunun sizin istediğiniz sonuçlara yelken açabilmesi için de kullanıcının sisteminizle yaşayacağı deneyiminin her adımını tasarlamak, kullanıcıya yatırım yapmak çok daha ciddi bir önem arz ediyor. Bu adımın yetkinliklerine sahip olanlar, iş hayatında kendilerine yer buluyor. Bu yerler unvanlara, unvanlar sorumluluklara, sorumluluklar iddialı hedef başarı kriterlerine alan açıyor.
İşte bu dönem, dilerseniz yeni şirket sunumunuz, dilerseniz mobil uygulamanız, dilerseniz de işe alım süreçlerinizde adaylarınızla kuracağınız iletişim olsun, sisteminizin temas noktalarıyla kullanıcıları arasındaki deneyimi tasarlamadan, ezberlerinize ya da dogmalara dayanarak sistemle kullanıcısı arasındaki arayüzü dekore ederek “dönüşüm duasına” çıkamayacağınız yeni dönemdir. Tüm bu ahval ve şerait içerisinde dahi UX, kendine bir alan bulur ve son sözü “UX’siz UI olmaz.” olur.
Yakup Bayrak
SHERPA Ajans Başkanı
Yorumlar