eSpor alanında Fenerbahçe’nin herkesçe tanınan, saygı duyulan bir takım olmasını istediğini belirten Sina Afra, dünyada dönen ve bilinmeyen en büyük ekonominin eSpor olduğunu düşünüyor.
Başarılı bir girişimci olarak eSporda nasıl bir ışık görerek Fenerbahçe eSpor takımını kurmaya karar verdiniz?
Bu kararımda eSporun kendisi kadar, Fenerbahçe’ye, o renklere olan sevgimin de rolü var. Şahsen, 10 sene, 20 sene sonra eSporda aktif olmayan bir spor kulübünün spor kulübü olmaktan çıkacağına inanıyorum. Gelecekte eSpor dünyada olimpik bir dal kabul ediliyor olacak. Gençlerin eğilimi de bu yönde. Ben takımın başkanıyım, ama arka planda 1907 Fenerbahçe Derneği olarak bu işi yaptık ve gerçekten bir girişimcilik hikâyesi. Biraz derneğin biraz benim inisiyatifimde hep beraber bir ucundan tuttuk. Asıl motivasyon kaynağı da, bu işin gideceği yer de Fenerbahçe! Gençleri Fenerbahçeli yapma fikrini de çok seviyorum. Diğer taraftan, işin içine girince muhteşem bir şey olduğunu gördüm; profesyonel oyuncular, koç, menajer, asistan koç… Gaming house kuruyorsunuz ve bu evde çocuklara kimin yemek yapacağına kadar düşünüyorsunuz. Bu da, işin girişimcilik boyutu. Tıpkı bir start-up’ta yaptığınız gibi; doğru ekibi toplamak, markalaşmasını sağlamak, müşteriyle (taraftarla) iletişim gibi konulara odaklanıyorsunuz. Bir de zamanla, oyunu çok az oynasam da, bir izleyici olarak seyredebilmeye, zevk almaya başladım. Müsait oldukça diğer maçları da seyrediyorum.
Bu kadar kısa zamanda kazanılan bu başarının en önemli parametreleri neler sizce?
Bu başarının birden çok nedeni var. Birincisi, biz takım olmaya çok önem verdik. Herkes yetenekli oyuncuları alıp oynatıyor, elbette biz de aynı şeyi yaptık. Doğru koçu, doğru oyuncuları bulmak lazım, bunun bir öğrenme zamanı var. Bizim ilk altı ayımız bunu öğrenerek geçti. Ancak bizim için takım, bireysel başarıdan önemli. Hep beraber kazanıp, hep beraber kaybediyoruz. Örneğin, maçlardan önce bizim takım kendi arasında bir çember yapar, maçlardan sonra birbirlerini tebrik ederler. Takım olma ritüellerinin bir fark yarattığını düşünüyorum. İkinci neden; biz uzun vadeli düşünüyoruz, kısa vadeli çıkarlarımız için uzun vadeli hedeflerimizden vazgeçmiyoruz. Bizim kontratlarımız senelik, sezon bitince çocukları salalım demiyoruz. Şu anda hala herkes maaşını almaya devam ediyor. Bu bir güvence oluyor. Üçüncüsü, 1907 Fenerbahçe eSpor takımı olarak markalaşmaya önem verdik. Simgemizi boğa olarak belirledik, gençler arasında seviliyor. Marka olarak sosyal medya paylaşımlarımızın da agresif olmamasına dikkat ediyoruz. Hep yapıcı bir tonlama seçtik, rakibe saygı ön planda. Bunların hepsi marka profilimizin bileşenleri. eSpor dünyasında fanatizm yok zaten…
Futbolda olan fanatizm gerçekten de eSporda yok. Üç büyükler bu alana daha fazla yatırım yaptıkça sizce bu durum değişir mi?
eSporda iyi oynayan alkışlanıyor. Biz de bu kültüre saygı duyuyoruz, bir futbol takımının renklerini taşısak da holiganizmden uzak duruyoruz. eSpor izleyicileri futboldaki fanatizmden bıkmış durumda. Onlar, rakip takımın oyuncusu iyi bir hareket yaptığında onu da alkışlamayı, iyi olanın kazanmasını istiyorlar. Üç büyükler bu alana daha fazla yatırım yapsa, fanatik futbol seyircileri izleyici kitlesine dâhil olsa bile, eSpor kültürünün değişeceğine ihtimal vermiyorum. İzleyicilerin çoğunluğu ekran başında, her hafta insanların gelip tezahürat yaptığı bir atmosfer yok, bağırsanız bile oyuncular sizi duymuyor. Güzel bir ortam bu, herkesin saygı duyması gerekiyor.
Şampiyonluğa tekrar dönecek olursak; o gün Ali Koç ile yaşadığınız heyecanı sizden dinleyebilir miyiz?
Aslında o gün her şey spontane gelişti. Finalden önce kazanıp kazanmayacağımızı bilmiyorduk. Karşımızdaki çok daha deneyimli, Türkiye’de finaller oynamış, şampiyonluk kazanmış bir takımdı. Belirli bir şansımız vardı, her şeyin iyi gitmesi gerekiyordu, öyle de oldu. Ali Bey (Ali Koç) ile maçı beraber seyrediyorduk, son beş dakikaya girdiğimizde şampiyon olacağımızı anladık. Aşağı girdik, ama takım kupayı kaldırırken yanlarında olmak ve alkışlamak için… Konuşma yapmak gibi bir planımız yoktu. Ali Bey çok koyu bir Fenerbahçe taraftarı olduğundan, şampiyonluğun coşkusu ve etrafın sarı-lacivert olmasıyla o da tezahürata katıldı. Bence tamamen içinden gelerek, şampiyonluğa duyduğu özlemle yaptığı bir hareketti. Sonra zaten takımdaki oyuncular ve onların aileleriyle birlikte yemeğe gittik, öyle büyük bir kutlama falan yapmadık. Oraya gelen taraftarlar da bizimle yemek yedi.
Şampiyonluk şaşırttı mı, yoksa güçlü bir olasılık olarak görüyor muydunuz bu sonucu?
Biz geçen sene Eylül’de takım kurma kararını aldık. İlk sezonumuz olan kış sezonunda şampiyonluk iddiamız hiç yoktu. Sadece öğrenmek, anlamak, bu işleri daha iyi kavramak mantığıyla davrandık. Kış sezonu sonunda, Nisan’daki yarı finallerde elendik. Orada dinamikleri anlamıştık artık; neyi daha iyi yapabileceğimizi, nelere yatırım yapmamız gerektiğini… İşte o zaman takım olmanın önemini anladık. Sonuç olarak oyuncular 17-23 yaş arasında, iyi günleri de oluyor kötü günleri de, çok doğal. Onların hep arkasında olduğumuzu gösterdik, hiçbir maça yalnız gitmemişlerdir. Emre zaten hep olanlarla beraber. Ben elimden geldiği kadar maçlara gidiyorum. Ama şampiyon olabileceğimizi ilk kez Rusya’da Rift Rivals turnuvasında düşündük. Riot’ın organize ettiği bu turnuvayı kazanınca, oradan dönerken takım ilk kez kazanma duygusunu tatmıştı ve bu özgüvenin çocukların oyununa yansımasını görmeye başladık. Zaten o günden beri maç kaybetmedik. Rusya sonrasında da, yani Türkiye’deki finale bir ay kala şampiyon olabileceğimiz hissine kapıldık.
Türk spor takımlarının şansını, spordan çok eSporda mı daha yüksek görüyorsunuz?
eSpor alanında her şey çok yeni. Bu sene 7’nci sezon diye kabul ediliyor, şu an dördüncü senesindeyiz bu sporun. Henüz her şeyin başındayız, daha gideceğimiz çok yol var. Türkiye’nin bir avantajı genç insanın çok olması. Oyuna meraklı insan çok, internet kafe çok. Ancak altyapı yetersiz. Gençlerin 15 yaşından başlatılarak, okullarını aksattırmadan bu alanda çalıştırılması, 17-18’e gelince profesyonel takımlara dâhil edilmesi için uzun bir yol var önümüzde. Bu anlamda Koreliler, Çinliler bizim fersah fersah önümüzde. Tüm takımlar ve Riot başta olmak üzere bizler altyapıya gerekli yatırımı yaparsak, bence Türkiye eSporda dünyadaki ilk beş-altı ülkeden biri olabilir. Her şeyin çok başındayız, ben eSporun altın zamanlarının iki-üç sene sonra geleceğine inanıyorum.
Pazarlama açısından baktığınızda eSpor, markalar için ne ifade ediyor?
Genç insanlara dokunmak isteyen markalar için bence en önemli kanal. Bugün 14-24 yaş arası 11 milyon gencin 4,5 milyonu oyun oynuyor. Ve kendi bütçelerinin en büyük kısmını eSpora harcıyorlar. Bir yandan da çok heyecan verici bir alan eSpor; her şey değişken, yeni oyuncular ve yeni takımlar çıkıyor, dünya şampiyonaları düzenleniyor. Bence gençlere yatırım yapmak isteyen kuruluşlar için muhteşem bir fırsat. Yeni, dinamik ve gençlerin taşıdığı bir pazar. Benim yaşımdakilere “eSpor takımım var” diye bahsettiğimde, “çocuklara Angry Birds mü oynatıyorsunuz?” diyorlar, farkında bile değiller doğal olarak… Ama bir Zeitgeist söz konusu ve onun çok güzel bir ivmesi var. Bir kez o dünyaya girince; 12 bin kişinin Ülker Sports Arena’ya girmesi, biletlerin dakikalar içinde satılması… Şu an bakarsanız büyük Türk markalarının hepsi bu pazara ya girdi ya da girmek için muhtelif takımlarla konuşuyorlar. Herkes ilgili ve her marka kendisine “formada olursam ne avantajı var?”, “yayın mı yapmak lazım?”, “oyunculara ekipman mı vermeliyiz” gibi sorular sorarak, kendisi için doğru yolu bulmaya çalışıyor. Bence dünyada dönen ve bilinmeyen en büyük ekonomi. İnanılmaz bir erişimi var eSporun ve ekonomi boyutu şimdilik erişim kapasitesine ayak uyduramamış durumda. Bu tüm dünya için geçerli. İki sene sonra bu bütçelerin kat kat fazlasını konuşacağız. Oyuncu ücretleri iki sene öncesine göre bire 10 katlandı, bugün Avrupa’da ortalama oyuncular aylık 5-6 bin Euro alıyor. Bu rakam daha da artacak. Yıldız oyuncular çıkacak, özellikle Koreliler arasından. Kulüpler de 20 kişinin çalıştığı, bildiğimiz profesyonel yapılar haline gelecek.
League of Legends Dünya Şampiyonası’nda Fenerbahçe ülkemizi temsil edecek. Takımın şansını nasıl görüyorsunuz?
Takımın şansımı nasıl gördüğümü teknik olarak izah edeyim: Dünyada ESPN’in yaptıkları gibi ‘power ranking’ler var, bunlar hangi takımları gücüne göre sıralıyor. Biz buna göre, 24 takım arasında 15’inci sıradayız. Bu, birinci sene için gayet iyi. Elemelerde önce üçlü gruplar var, bizim o gruptan birinci çıkma şansımız bence gayet yüksek. İkinci turda ‘Best of Five’ denen bir büyük maç oynayacağız. Bu aşamada sonuç biraz kura şansına bakıyor. Onu da geçersek dörtlü final gruplarına gireceğiz. Orada Koreliler giriyor işin içine… Biz son 16’ya girebilecek bir takımız, ama final grubundan çıkmamız kolay değil bu sene. İki yıl sonra her şey farklı olabilir. Bizim takım ilk kez Dünya Şampiyonası’na gidiyor, öğreneceğimiz daha çok şey var. Hedefimiz şimdilik final gruplarına girip, postumuzu mümkün olduğu kadar pahalı satmak.
1907 Fenerbahçe, Dünya Şampiyonası ön elemelerinde D grubunda mücadele edecek. Bu gruptaki rakiplerinizi nasıl görüyorsunuz?
Dünya Şampiyonası’na giden hiçbir takım zayıf değil. Bu grupta karşılaşacağımız Hong Kong Attitude ve Japonya şampiyonu Rampage gayet iyi takımlar. Takımların durumu biraz da “black box”. Öyle hızlı gelişiyorlar ki, son üç ayın maçlarına baktığınızda bugünkü takım bir adım ileride olabiliyor. Örneğin, bizim kış sezonundaki maçlarımıza bakarak bugünkü takımı tanımanız mümkün değil; oyuncular aynı, ama takım bambaşka. Bu diğer takımlar için de geçerli. Biz elimizden geldiği kadar hazırlanıyoruz, çok çalışıyoruz, analizlerimizi yapıyoruz. Ben umutluyum.
Türkiye olarak eSpordaki en büyük eksiklerimiz sizce neler? Bunları gidermek için ne yapmalıyız?
Hatırlatma açısından söylüyorum; futbolun bir sahibi yok, o yüzden federasyon gibi yapılar devreye giriyor, eSporda ise oyunun bir sahibi var ve oyunu tüm dünyada yönetiyor, aynı kurallar Türkiye için de işliyor. Riot bunu gayet iyi yapıyor, herkes de güveniyor. Ülke olarak eksiklerimize gelince; az önce bahsettiğim altyapı yetersizliği var. Şu an sekiz profesyonel takım var, her birinde yedişer oyuncu bulunuyor. Sekiz çarpı yedi, Türkiye’deki profesyonel oyuncu sayısı. “Bir o kadar da bekleyen genç var mı?” derseniz, aslında yok. 60 tane profesyonel varsa, 6 bin tane onların yerine girmek isteyen genç olması lazım. İstek açısından bir sıkıntı yok, ama bu istekli kişiler yeterince geliştirilemiyor. Çünkü ne kadar yetenekli olursanız olun, birinin taktik, strateji, mekanik çalışma anlatması, psikolojik açıdan destek olması gerekiyor. İkinci eksikliğimize değinmek gerekirse, bence ABD’nin ve Avrupa’nın tek bir ülke değil, bir bölge içinde olmak gibi bir avantajı var. Örneğin, Batı Avrupa bir ligde oynuyor, İspanya’dan, Portekiz’den, Almanya’dan, İngiltere’den oyuncular çıkıyor, çok daha geniş bir kitleye hitap ediyorlar böylece. Ben Türkiye’nin de öyle bir bölgede olmasını isterdim, çünkü bizde yabancı oyuncu sınırı var. Ayrıca, ligde sekiz takım var, ben sayının 10’a, 12’ye çıkmasını arzu ederim. Bunların hepsi adım adım olacak. Tüm bu sorunlar içinde en önemlisi altyapı eksikliği, her kulübün kendi oyuncuları dışında, genç oyuncular da yetiştirmesi lazım.
Takımınızla ilgili ileriye dönük planlarınızı öğrenebilir miyiz?
Bizim de, 2018’de en çok yatırım yapmak istediğimiz alan altyapı. Kulüpler birliği tarzında bir yapıyla iyi bir şeyler yapılabilir, olmazsa da sadece 1907 Fenerbahçe olarak altyapıya yatırımlar yapacağız. Bunlar akademiye olabilir, ikinci bir takım düşünülebilir; Dünya Şampiyonası’ndan sonra bu konuda kararımızı vereceğiz. Ayrıca, işin ticari boyutunu daha iyi ele alacağız. Örneğin, hayatımızda ilk defa forma yaptırdık. Tam bir öğrenme sürecinden geçtik. Bundan böyle taraftarların istediği şeyleri hızla üretebilecek kapasitede olmamız gerekiyor, bu açıdan Fenerium’un varlığı büyük bir avantaj. Tüm bunlara ilaveten, ben 1907 Fenerbahçe’nin tüm dünyada tanınan, Korelilerin bile “bunlar hakikaten sağlam takım” diyeceği, saygı duyulan bir takım olmasını istiyorum.
Yorumlar