Skip to main content

Türkiye’de Periscope denildiğinde akla gelen isim kuşkusuz Ruşen Çakır. Meslekteki 30. yılını dolduran duayen gazeteciyi bugünlerde alışık olduğumuz TV kanallarından ziyade her gün başka bir noktada Periscope’tan yaptığı canlı yayınlardan takip ediyoruz. Ruşen Çakır’la Haberturk binasındaki ofisinde bir araya geldik ve Periscope’un gazetecilik üzerindeki etkilerini konuştuk

Periscope’la nasıl tanıştınız?

Gazeteci arkadaşım Timur Akkurt Periscope’la ilgili bir tweet attı. Benim de ilgimi çekti. Zaten bir iPhone kullanıcısı olduğum için merak edim kullanmaya başladım hemen.

İlk çekimleriniz neler oldu?

O dönem Meclis’e gitmiştim. Kemal Kılıçdarığlu’nun grup konuşmasını Periscope’dan yayımladım. İlk yaptığım işlerden biri bu oldu. Akabinde, malûm, ülke olarak seçim atmosferine girdik. Ben de canlı yayınlarıma seçimle ilgili konularda devam ettim. Erzurum’da Ahmet Davutoğlu’nun mitingine gittim. Mitingden önce MHP, HDP milletvekili adaylarıyla konuştum, röportajlar yaptım.

Periscope üzerinden röportaj yaptığınız insanların ilk tepkileri nasıldı?

Öncelikle anlamadılar tabii. Bu yayınlarda insanları Periscope’la tanıştırmış oldum. Gittiğim her yerde insanlar bu uygulamayı benden öğrendi. Sonrasında kendileri öğrenip kullanmaya başladılar.

Türkiye’de habercilik anlamında büyük bir medya ve çok fazla mecra. Ama hâlâ büyük bir haber ve yorum açlığı var

İlk zamanlardaki yayınlarınızda sizi zorlayan şeyler neler oldu?

Uygulamanın sadece iOS platformunda olması en önemli problemdi. Malûm, Android cihaz kullanımı çok yaygın. Bir de, röportaj yaptığınız insanlarda şu önyargı vardı: “Şimdi yayını yapıyoruz ama bunu kaç kişi izleyecek ki?” Yaptığım yayınlar yavaş yavaş izleyici sayıları 250-300’lere ulaştıkça insanların daha fazla ilgisi çekmeye başladı.

Bu ilgi aslında oldukça kısa sürede arttı. Peki, sizce iyi yaptığınız, farklılaştığınız noktalar neler oldu?

Benim artım, yaptığım yayınlar için Anadolu’da pek az kişinin gittiği yerlere gitmem oldu. Bu sayede özgün ve farklı bir içerik yarattığımı söyleyebilirim. Dahası beni tanıyan, gazeteci kimliğimi bilen insanlar Periscope’la söyleşi yapmaya gittiğimde çok ters tepkiler vermedi. Son dönemde medyada tam anlamıyla bir kontrol mekanizması söz konusu. İnsanlar sivil ve bağımsız içeriklere ilgi duyuyorlar. En azından bir şans veriyorlar. Yeni olması da merak uyandırıyor tabii.

Periscope’un henüz popüler olmadığı dönemlerde yaptığınız çekimlerde eminim ilginç şeyler başınıza gelmiştir.

Mesela hiç unutmuyorum Adana’da miting için Davutoğlu’nu bekliyoruz. Ben de beklerken Periscope’la çekim yapıyorum. Eski bir gazeteci arkadaşım yanıma geldi, “Ne yapıyorsun sen? Zaten kameralar görüntü alıyor” dedi. Sonra kapattım çekimi, açıp baktık. 15 kişi izlemiş çekimi. Bu 15 kişinin içinde ilginç isimler de var… Pazar günü Adana’da çektiğim insan kalabalığı görüntüsünü insanlar izliyor. Çünkü farklı geliyor. Türkiye’de büyük bir medya ve değişik değişik mecralar var. Ama hâlâ büyük bir haber ve yorum açlığı var. Ben şu ana kadar çok daha fazla insanın girmesini bekliyordum henüz yeterince yaygınlaşmadı.

Peki, sizce neden Türkiye’de medyada yeterince yaygınlaşmadı. Bir çekingenlik mi var?

Şöyle bir şey var: Periscope gibi uygulamalar söyleyecek lafı olan insan için bu bulunmaz bir fırsat. Tembellik var, ürkeklik var, bir sürü şey var. Ama kişinin gazetecilik iddiası varsa ve hakikatten birtakım şeylerden şikâyet ediyorsa bu iyi bir fırsat. Bu anlamda gazetecileri teşvik etmek gerekiyor. Burası inovasyona çok açık bir yer. Ben normalde TV’de yorum yapan insandım. Ne zamandır yapmıyorum, ama diyecek lafım var. Bu anlamda Periscope üzerinden hemen her gün bir konuda yorum yapabiliyorum. Bunları ortalama bine yakın insan izliyor. Ayrıca YouTube’dan konuya göre çok daha fazla kişinin izlediği de oluyor.

İzleyici sayısının artma sürecini anlatır mısınız?

İzleyici sayınız oluşmaya başlayan kitlenize onlarda oluşturduğunuz beklenti dâhilinde yayınlar yaptıkça artıyor. Bu anlamda sabırlı olmalısınız. Ayrıca yaptığınız içerikler bir dolaşıma giriyor. Ettiğiniz bazı laflar ya da konuk ettiğiniz kişiler farklı mecralarda haber oluyor. Mesela Rize’de ailesi tarafından reddedilen HDP adayı Selda Karafazlı ile yaptığım söyleşiyi Radikal hemen deşifre edip online’a haber yaptı. Yaptığım yayınların daha fazla insan tarafından fark edilmesinde en büyük ilgiyi de gören Selahattin Demirtaş’la yaptığım yayın oldu.

Periscope’un eksik gördüğünüz ya da faydalı bulduğunuz diğer yanları neler?

Bir kere 24 saat değil de çektiğiniz videoları sürekli tutmalı. İzlenmeye kapatma özelliği var ama yaptığınız yayınları gerekirse çöpe atabilme özelliği getirilmeli. Akışta bazen sorunlar oluyor. Yaptığınız yayınlara gelen yorumları belli bir noktadan sonra sınırlıyorlar. Selahattin Demirtaş çekiminde başımıza geldi. Türkçe dil seçeneğine de geçildi, bu iyi oldu. Canlı yayın esnasında insanlar size yazarak sorular soruyor. Yarın öbür gün bunun formülü nasıl olur bilmiyorum ama insanların yani yayına bağlanmaları sağlanabilir. Periscope’un insanların pek bilmediği bir özelliği de var. Skype gibi de kullanabiliyorsunuz. Sadece sınırladığınız insanların sizi görmesini sağlıyorsunuz. Yorumu sadece takip ettiklerinize açma da bence çok güzel bir özellik. Diyarbakır’da saldırıdan sonraki çekimimde yorumları kapattım mesela. Yorumların benim yaptığım anlatımın önüne geçmesini istemedim.

Periscope uzun süredir hayatımızda olsaydı 140 karakterle paylaştığınız haberlerden hangilerini Periscope’la paylaşmak isterdiniz?

Bence Gezi zamanındaki paylaşımlar çok daha farklı olurdu. Bir de şöyle bir şey var gazetecilikte: İnsanlar işini kaybettiği zaman mesleğini de kaybedebiliyor. Yazmak istese de mecra bulamıyorlar. Mesela bizim Banu Güven İMC’ye geçmeden önce blog’unda birtakım imkânlar ile video röportajlar yaptı, yayımladı. Periscope olsaydı o zaman, o hırsı ve hızıyla hiçbir masraf yapmadan çok iyi canlı yayınlar çıkarabilirdi.

Peki, Türkiye’de Periscope ne zaman bir mecra konumuna gelir?

Şu anda medyadaki tekelleşmeye ve siyasi baskılara karşı tam bir mecraymış gibi durmuyor. Evrilebilir ama Türkiye’de medyadaki çöküntünün kanıksandığı bir döneme gelmesi bence şanssızlık. Başlarında olsaydı insanlar daha dinamik bir şekilde konuşurdu ve daha çabuk bir mecra olmaya başlardı. Gezi’ye sosyal medyanın sağladıklarını hatırlayalım mesela. O zaman Livestream benzeri uygulamalar çok iş yaptı mesela. Live stream’lerin yaptığını Periscope hayli hayli yapardı.

Dediğiniz gibi Gezi zamanı Periscope benzeri bir uygulama olsaydı işler daha farklı olurdu. Ama toplumun özgürleşmesine katkısı artı yönde mi yoksa eksi yönde mi olurdu sizce?

Bu tür uygulamaların toplumların özgürleşmesine bir katkısı olmaz. Sadece nefes alma imkânı sağlar. Sıradan insanı gazeteci olmaya teşvik eder. Ülkede bir baskı ortamı varsa bunu sadece sosyal medya ile kırmak mümkün değil ama bu baskıya darbe indirme adına yardımcıdır. Ama bu gibi uygulamalar da toplumsal hareketliliğin üzerinde yükselir. Her zaman bir Gezi yaratamazsınız ama toplumda belli karşılığı olan fikirlerin sosyal medyada alıcısı olur. Bu anlamda Periscope da diyecek lafı olanlar için bulunmaz bir nimet.

“Periscope söyleyecek sözü olan gazeteciler için bulunmaz bir fırsat” röportajı Digital Age Temmuz 2015 sayısında yer alıyor.