Skip to main content

Instagram, Facebook, LinkedIn ve Twitter gibi platformlardan en az birini kullanmayanımız neredeyse kalmadı. Peki, telefonu elimize alınca neden kendimizi kaybediyoruz? Hadi, bu sorunun cevabı için küçük bir zaman yolculuğu yapalım.

1950’lerde ABD’li davranış bilimcisi B.F Skinner havyanlar üzerinde pek çok deney yapıyor. Bu deneylerden birisinde Skinner güvercinleri yüzde 75 aç bıraktıktan sonra bir kutuya koyuyor. Kutunun içinde bir düğme var. Güvercinler düğmeyi gagalayınca karşılarındaki bölmeden yem geliyor. Güvercinler bunu keşfedince, düğmeyi tıklayıp yemlenmeye başlıyorlar. Belli bir süre sonra Profesör Skinner düzeneği değiştiriyor. Bu sefer güvercinlerin her tıklayışında değil de rastgele yem düşmeye başlıyor. Durum böyle olunca güvercinler yeme ulaşmak için (tıklamaları sonucu değiştirmese de)ilk durumun çok üstünde tıklama yapmaya başlıyor.

Durum size tanıdık geliyor mu bilmem ama bu deney kumar endüstrisinin gözünden kaçmıyor, deneyde güvercin yerine insan, deney düzeneği yerine de kumar makinesi koyuyorlar, düğme is aynı kalıyor. Sonra da -tesadüfen- rastgele ödül veren bir kurgu tasarlıyorlar. Sonuç: Kumarhane makinesi başında saatlerce aynı düğmeye (rastgele gelebilecek ödüle ulaşmak için) basan, zaman-mekân para algısını kaybeden insanlar.

Şimdi de 2000’lere gelelim. Hayatımıza cep telefonları ile sosyal medya giriyor. Acayip becerikli bir icat. Mesela uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızı orada buluyoruz. Bir başkasının bebeği oluyor, çeyrek takmadan oradan kutluyoruz. Bir başkası bomba bir Cem Yılmaz videosu paylaşıyor gülüyoruz. İlk başta hepimizin çok hoşuna gidiyor. Sonra yavaş yavaş işler değişiyor. Orada olup bitene ve yeni aldığımız telefona alışınca, her içerik o kadar zevk vermemeye başlıyor. Her gün eski bir arkadaşımızı bulmuyoruz. Ya da bayıla bayıla güldüğümüz videoyu tekrar gördüğümüzde o kadar da güldürmüyor.

Instagram duvarında aşağı doğru eşelemeye devam

Peki, bu durum karşısında biz ne yapıyoruz? Ödüle ulaşmak için daha çok kullanıyoruz. Tavukların solucan bulmak için yeri eşelediği gibi, biz de Instagram ya da Facebook’ta tek parmağımızla aşağı doğru eşeleye eşeleye dopamin salgılatacak içerik arıyoruz. Biz aşağı doğru eşeliyoruz ama “tesadüf” bu ya, o duvar hiç bitmiyor. Bitmedikçe yarım bırakmaktan rahatsız oluyoruz. İş güç sebebiyle telefonu elden bırakırsak, rahatsız bir şekilde çalışıyoruz. Sonra ilk fırsatta geri gelip sonsuz Instagram duvarında aşağı doğru eşelemeye devam ediyoruz. “Tanıdık geliyor mu,” diye sormak isterdim ama çoktan o romantik aşamayı geçtik. Bu durum artık salgın halinde yayılıyor.

“Peki, nasıl değiştireceğiz,” derseniz aslında kolay bir yolu yok. Çünkü o sonsuz duvar ve pek çok sosyal medya deneyimi bilinçli bir şekilde alışkanlık tetikleyicilerini kullanıyor. Tıpkı kumar makinelerindeki gibi, sosyal medya deneyiminde de kendinizi kaybetmemiz istenen sonuç. Bu kısır döngüden çıkmanın ise ilk adımı koşullanmış güvercin moduna girdiğimiz ve telefonu eşelemeye başladığımızda bu durumu fark etmek. Bunun için güçlü bir dikkate ihtiyaç var.

Mindfulness dikkat konuda epey faydasını görebileceğiniz bir pratik. Kısaca anlatmak gerekirse mindfulness; niyetimiz, dikkatimiz ve tavrımızın aynı yönde ilerlediği bir hal. Bu halde içimizde ve dışımızda olanlara, yargılamadan, nazik bir şekilde dikkat ediyoruz. Dikkatimizi bir el fenerinin ışığı gibi düşünün egzersizleri uyguladıkça o ışık güçleniyor. Telefon alışkanlığında, kendimizden geçme zamanı unutma durumu karanlık  olsun, güçlü bir dikkat de bizi o karanlıktan kurtaran ışık gibi.

Pusulanı netleştir, dikkatini güçlendir, tavrını yumuşat!

Mindfulness egzersizleri yapanların 7-8 hafta gibi kısa bir sürede, dikkatlerinin  güçlendiğine dair onlarca bilimsel araştırma olduğunu düşünürsek, dikkatimizi nasıl geliştireceğimiz konusu belli. Peki, sadece güçlü dikkat yeterli mi?  “Evet” demek isterdim ama değil. Bu yüzden niyet ve tavır kavramına da kısaca değineyim.  Niyetimiz, bir yelkenlinin pusulası gibi. Tam anlamıyla hayattaki pusulamız. Niyetin kullanımına bir örnek vereyim. Üç, beş sene içinde yüzü gülen, sağlıklı, fit sosyal ilişkileri harika bir insan olmak sizin niyetiniz olsun. Gün içinde yaptığınız işle niyetiniz çakıştığında bunu fark edip durup rotanızı ayarlamak. Ve bunu sık sık kontrol etmek.

Tavrı ise şöyle kullanıyoruz. Niyetimizi netleştirdik. Ve sağlıklı ve sorumlu bir hayat için bu davranışları yapmaya başladık. Diğer yandan bunları yaparken, hoşnutsuz, gergin, şikâyetçi  ve sıkkın bir şekilde yapıyorsak, durup rota yerine bu sefer tavrı ayarlamak. Yani, kendimize karşı nazik olmaya geri dönmek. Aslına bakarsanız hepsi birbirini bütünlüyor. Endişe etmeyin, kısa zamanda öğrenip uygulamaya başlayabileceğiniz basit pratikler. Ama ana fikri unutmayın. Pusulanızı netleştirin. Dikkatinizi güçlendirin. Ve tavrınızı yumuşatın.

Erhan Ali Yılmaz, Mindfulness Eğitmeni