Skip to main content

Türkiye, yeni dijital çağ ile sınavında dikkatli adımlar atmalı. Sosyal medya, gelecek hedefleri, demografik potansiyel, inovasyon, kamu sektörü ve yeni küresel sosyal ağlar arasındaki etkileşim iyi irdelenmeli

Sosyal medya, yeni medya, sosyal ağlar, siberalem… Hangi sektörde faaliyet gösterirseniz gösterin, bu başlıkları yadsımak imkânsız. Geçen ayki yazımızda internetin önümüzdeki 10 yıl içinde elektrik kadar yaygın ve vazgeçilemez hale geleceğini öngören PEW Araştırma Merkezi’nin “2025’de Dijital Yaşam” raporunu yazmıştık. Çalışmanın sonucunda bahsedilen 15 senaryonun hiç de fütürizmin meyvesi sayılamayacak derecede gerçekçi çıkarımlar olduğunu gördük. Geleneksel yapıların gelecekte kendilerini dijital çağın parametreleriyle uyumlu hale getirdiği ölçüde sürdürülebilir kalacakları herkes tarafından kabul ediliyor. İletişim, yayıncılık, pazarlama, eğlence, diplomasi, siyaset, bankacılık, finans, yiyecek, eğitim, kültür ve yüzlerce diğer konuda oyunun kurallarının dijitalleşme lehine ne denli çabuk değiştiği apaçık ortada.

300 yıldır yerleşik “ulus-devlet” modeli ve benzer geleneksel kalıpların dayatmalarının “vatandaşlık” kavramı altında kendi sınırlayıcı standartlarını, dijital dünyanın bireyselleşme ve etkileşim prensipleri ışığında sosyal ağların yeni “netdaş”larına dönüştürmek, hiç değilse önlerini kapamamak da bu değişimin bir parçası olarak görülmeli. Google’un eski CEO’su Eric Schmidt ile yine Google Ideas’dan Jared Cohen’in ‘Yeni Dijital Çağ: İş Dünyası, Uluslar ve İnsanların Geleceğini Yeniden Yaratmak’ başlıklı kitaplarında belirttikleri gibi, fizikî ve siber dünyaların beraber var olmaları, birbirlerini tamamlamaları veya tamamen çatışma içindeki halleri, devlet ve vatandaşların önümüzdeki dönemde davranışları ile ilişkilerini kökten etkileyecek.

Dijitalleşmede devletlere önemli görevler düşüyor

Elbette, dijitalleşme yarışında devletlere ve hükümetlere önemli görevler düşüyor. Hele ki, kamu sektörünün büyük yer kapladığı gelişmekte olan Türkiye gibi ülkelerde dijital çağ hazırlığı konusunda sivil toplum ve özel sektör ne yaparsa yapsın devletin desteği alınmazsa veya devlet dijital inovasyon-girişimcilik seferberliğine mesafeli durursa başarı çok zor. Bir de, Türkiye’nin yıllık ihracatın 500 milyar dolar seviyesine çıkarılarak yakalamak istediği 2023 hedefleri mevcut.

Bazı şahsî başvuru sahiplerinin özel hayatına yönelik mahkemeler tarafından verilen “koruma kararları” ülkemizde sosyal medyanın kullanımı, kötü kullanımı ve suiistimali sarmalında mahremiyet, güvenlik, özgürlükler ve erişim/bağlanırlık paradoksuna da dikkat çekiyor. Devletin sosyal medyayı bir tehlike olarak görmesi devlet ile toplumun bir bölümü arasında yaşanan şiddetli fikir ayrılıklarını tetikliyor. Yeni dijital çağın omurgası konumundaki sosyal ağların kriminalize edilmesi sosyal medyanın prestijini düşürüyor ve marjinalleştiriyor. 2023 hedefleri doğrultusunda düşünüldüğünde ise geleceğin dünyasına yolculukta soysal ağlara bağlanırlık vasıtasıyla kalkan trenlerin bir kısmı böylelikle kaçırılmış oluyor.

YouTube ve Twitter’a erişim engellenince devlet büyükleri dahi çeşitli VPN veya DNS çözümleriyle yasağı aştılar. Ancak Twitter penetrasyon oranı yüzde 30’un üzerine çıkmış, günde 9 milyon tivitin gönderildiği, her gün 4,4 milyona yakın kullanıcının aktif olarak etkileşim içine girdiği, Twitter kullanıcılarının yüzde 50’sinin 19-25 yaş aralığında olduğu, 36 milyon internet abonesi, 20 milyonun üzerinde bilgisayar oyuncusu, 10-12 milyon Twitter kullanıcısı, 33 milyondan fazla Facebook hesabı bulunan ve internete erişimi olanların yüzde 80’e yakınının sosyal ağlara bağlı bulunduğu bir ülkede bu tür çözümler kendi siber güvenlik problemlerini beraber getirdi. Bankalar VPN uygulamaları kullanan müşterilerine online işlemlerden uzak durmalarını tavsiye etti. Siberâlemde hukuksal sorun veya tehlike olarak görülen kişisel sorunların ardından erişim engellenirken, ülkenin genelindeki netdaşların etkileşim ve ifade özgürlükleri belli bir oranda kısıtlanmış oldu.

Uluslararası kamuoyu ise sert tepkiler verdi. ABD Dışişleri Bakanlığı Twitter’a erişimin engellenmesini “21. yüzyılda kitapların yakılmasına” benzetmesinin önü hiç açılmamalıydı. İnternet ve sosyal medya yasakları konusunda Türkiye’yi, İran ve Çin gibi ülkelerle beraber gösteren haritalar dolaşıma sokuldu. Üzücü olan, Twitter ve YouTube’a erişimin engellenmesinin ülkenin kalkınma trendine gölge düşürmesi. Türkiye’de sosyal medya kapatmaları hukukî olduğu kadar yeni dijital çağ ve ülkenin demografik potansiyeliyle de çelişiyor.

Twitter’dan ‘Türkiye’de inovasyon ekonomisi yok’ mesajı

Sosyal medyaya erişimin engellenmesi ve Twitter ile yürütülen ofis açılması/açılmaması, vergi, mahkeme kararlarını uygulanması tartışmalarında çoğunlukla es geçilen noktalar var. Hükümetin, Twitter’ın tepe yönetiminden Anthony Nieto, Colin Cromwell ve Sinead McSweeney ile Ankara ve İstanbul’da yürüttüğü görüşmeler açıkça gösterdi ki, yeni dijital çağın oyun kurucuları ve Türkiye’nin resmî görüşleri arasındaki ciddi farklar var. Türkiye, Twitter’ı bürokratik yollardan ikna etmek isterken Twitter’ın iki numarası resmî görüşmelerin ardından “dünya genelinde ofisleri yalnızca ekonomik şartlar bunu haklı çıkardığında açtıklarını” belirtti. Belli ki, Türkiye’nin bürokratik yaklaşımına karşılık Twitter taraflar arasındaki girişimcilik temelli farkı ima ediyor ve “Türkiye henüz Twitter’a evsahipliği yapacak bir inovasyon ekonomisi değil’ mesajı veriliyor. Hatırlayalım, Twitter’ın ABD dışında 14 ofisi var: Amsterdam, Berlin, Dublin, Londra, Madrid, Paris, Rio de Janeiro, Sao Paulo, Singapur, Sidney, Seul, Tokyo, Toronto ve Vancouver. Bu ofislerin ortak noktaları inovasyon ve girişimcilik merkezi olmaları. Aksi takdirde, bu merkezlerin bulunduğu ülkeler Twitter kullanımı bakımından ne dünyanın en önde gelen istatistiklerine sahip ne de böyle bir potansiyelleri var.

Türkiye, yeni dijital çağ ile sınavında dikkatli adımlar atmalı. Sosyal medya, gelecek hedefleri, demografik potansiyel, inovasyon, kamu sektörü ve yeni küresel sosyal ağlar arasındaki etkileşim iyi irdelenmeli. EBay’in kurucusu Pierre Omidyar’ın Huffpost’ta Şubat ayında yayımlanan ‘Sosyal Medya: Devletin Düşmanı mı, Milletin Gücü mü?’ yazısını herkesin bu gözle okumasını tavsiye ederim. Türkiye’nin Omidyar’ın sorusuna cevap ararken kendi gelgitlerinden ve çelişkilerinden arınması, gelecek beklentilerini ve bunların yeni dijital çağ ile ne kadar örtüştüğünü iyi hesap etmesi gerek.

yenidiplomasi.com Kurucusu Gökhan Yücel’in “Türkiye’nin ‘yeni dijital çağ’ ile sınavı” yazısı Digital Age Mayıs 2014 sayısında yer alıyor.

Fotoğraf: blog.cloudsponge.com