Skip to main content

Daha fazla veri, yetenek ve kaynak erişimi sayesinde hayal edip de yapamayacağımız neredeyse hiç bir şey yok. Bu nedenle “İyi ve sağlıklı hayat ne demek,” sorusunu cevaplamak ve insanlık olarak kendi aynamıza bakmak zorundayız. Kendi değer ve etiğinize dayanıp kendiniz düşünmeye başlayın.

Dijital teknolojilerle ortaya çıkan değişim hayatımızın her alanında- iletişimimizde, davranışlarımızda, iş yapış ve düşünme biçimlerimizde tsunami etkisi yaratmaya devam ediyor. Sağlık sektörü ise, ‘hayatı yeniden tanımlamamıza’ olanak vermesi, ve insan olmanın nerede başlayıp nerede bittiği gibi varoluşsal sorularıyla diğer tüm endüstrilerden ayrışıyor.

Yaşlanmanın yerini uzun ömrün aldığı, kaliteli yaşam seçeneklerinin giderek yaygınlaştığı, yapay zekâ ile hepimizin kendi doktorumuz olma imkânını yakaladığı, bazı insanların hayatında hiç tatmadıkları görme ve duyma gibi duyularına kavuşabildiği, yeni organlar, dokular, hatta varlıklar üretebildiğimiz, çaresiz sanılan genetik hastalıklara çözümler ürettiğimiz bir dönemde yaşıyoruz. Tüm bu gelişmelere rağmen, bazı sorunlarımız en ilkel seviyede tekrar etmeye devam ediyor.


Daha fazla veri ve teknoloji daha fazla bilinç anlamına gelmiyor

İnsanlık olarak her şeyi yapabiliyorken, neden hâlâ en basit konularda kendimizi sabote ediyoruz. Örneğin hepimiz işlenmiş şekerli yiyecek ve içeceklerin zararını biliyorken, neden hâlâ bu ürünleri satın alıyoruz? Ve daha kötüsü tüm dünyada her üç kişiden biri aşırı kiloluyken, ölümlerin yüzde 5’i bu sebepten oluyor ve ülkemizde de obezite ve obeziteye bağlı diyabet çocuklarımızın üçte birini tehdit ederken bunları çocuklarımıza da sunuyoruz? Karar vericiler olarak neden bu ürünleri üretiyor, bu ürünlerin reklamlarını yapıyor ve tüm bu kısır döngüye dur diyecek gerekli yasaları tasarlamıyoruz? Bu sadece iyi değil aynı zamanda akıllı da bir adım; bu sağlık sorunları küresel GSYİH’nın yaklaşık yüzde 2,8’ine denk geliyor.

Yaklaşık 1 sene önce başta alkol ve işlenmiş beyazlar (un, tuz, şeker ve yağ) ve kahve olmak üzere zararlı yiyecek ve içeceklerden arındım. Ardından sağlığımın yanı sıra hayvan hakları ve dünyanın sağlıklı bir yer olması için de vegan (WFPB) yaşam felsefesine geçtim. Bu dönemde farkındalığım giderek arttı ve çevreye verdiğim zararı minimuma indirecek diğer aksiyonları almaya başladım; plastik torba ve şişe kullanmamak gibi. En önemlisi başta iki küçük kızım olmak üzere tüm ailemin, arkadaşlarımın, iş çevremin de benden etkilenmesi ve zamanla sağlıklı seçimler yapmaları için birlikte öğrenen ve birbirine destek veren uluslararası bir topluluğa dönüşmemiz oldu. Ortak zorluğumuz ise satılan ürünlerin çoğunlukla sağlıksız olması ve iletişimlerinin de bir bombardıman şeklinde biz yetişkinlere ve en kötüsü çocuklara sunulması. Gıda perakendesinden medyaya, eğitim sistemlerinden ofis yaşamlarına, tüm sistemlerin sağlıklı yaşam felsefesine göre yeniden tasarlanmaya ihtiyacı var ve bu teknolojinin işi değil.

Rol modelleri aranıyor!

Bilinçlenen toplumlar, daha bilinçli şirketlerin ortaya çıkmasına ve devamlılığına, nihayetinde sistemlerin yeniden tasarlanmasına yol açacaktır. Bu konuda rol modeli şirketler olması da bireylerin ve diğer şirketlerin bilinçlenmesini hızlandırır. Örneğin Unilever, Patagonya, Marks & Spencer, Nike, Natura ve IKEA gibi şirketler bu konuda öncü rolü oynuyor.

Kopenhag ve Singapur da sağlıklı yaşamı teşvik eden iki örnek şehir, vatandaşların arabasız özgür bisiklet yollarında hareket etmeleri, sağlıklı hava geçitleri ve azaltılmış gürültü kirliliği ile şehirde sağlıklı bireyler olarak yaşamaları teşvik ediliyor.

Beni yeniden yarat

Geçen yıl Atomwise, Ebola virüsünü tedavi etmek için yeniden tasarlanabilen mevcut, güvenli ilaçlar için sanal bir arama başlattı. Şirketin yapay zekâ teknolojisi ile Ebola bulaşıcılığını önemli ölçüde azaltabilecek iki ilaç bulundu. Genellikle aylar ya da yıllar sürecek bu analiz, bir günden daha kısa sürede tamamlandı. Dünyanın ilk sanal hemşiresi Molly, Babylon, Google DeepMind ve IBM Watson sağlık uygulamalarındaki diğer önde gelen örnekler.

Biyoteknoloji alanındaki gelişmeler de baş döndürücü; şu anda dünyada milyonlarca tasarım hayvan var, bu mutantlara bir örnek; AB’de insan hormonları üretmek üzere programlanmış transgenik bir koyun. Sırada insanlaşmış ineklerin insan sütü hazırlaması var.

Genome teknolojisiyle doktorlar 2025 yılına kadar 2 saatten az bir sürede bir kişinin genetik kodunu 3 bin 500 dolar karşılığı okuyabilecek ve böylece medikal geleceğimizi daha doğru bir şekilde tahmin etmemizi sağlayacaklar. Büyük veri ile konuşma, hafıza, cinayet, bağımlılık, aşırı risk alma, utangaçlık, obezite, sadakat ve mutluluk ile ilişkili genleri tanımladı bile. Yani, insanlığın açık büfe gen salatasından istediklerinizi seçebileceğiz.

İnsanın kendisiyle imtihanı

Dünyayı beslemek ve hastalığı önlemek için acilen gen teknolojisine ihtiyaç duyuyoruz – diğer yandan hayatın temelini değiştirme kabiliyetine sahip olduğumuza göre, ne tür bir dünya yarattığımızı da sormalıyız. Bugün çoğu gizli yürütülen araştırma çalışmalarının halka yansımalarıyla ortaya çıkan bazı etik sorular: The Island filminde olduğu gibi kendinizi klonlamak doğru mudur? Peki, ya başkalarının bıraktığı fetüslerin dokularını kullanmak? Farklı bir cinsiyete veya saç rengine sahip bir bebeği ya da matematikte onları iyi hale getirecek genleri daha çok tercih edeceğinizden, sağlıklı bir fetüsten erken aşamada vazgeçmek doğru mu?

Genetik taramanın sonuçlarına dayanarak sigortayı veya bir kişiye yeni bir iş vermeyi reddetme hakkı olmalı mı?

Hangi genlerin insan konuşmasını programladıklarını bulmak için maymunlara insan genleri eklemek doğru mudur?

Hastalıklarına neden olan yeni bir küme belirlemek için bir hastanın kendi genomunun bir parçasına sahip olacak şekilde bir ilaç firmasına patent vermesi doğru mu?

Nihaî etik anlayışımız şu cümleye dayanıyor: “Daha iyi bir dünya inşa etmek.” İnsan klonlaması ya da yaşlanmayan insanların yaratılması gibi bir faaliyet yeryüzünde yaşamın normal bir parçası haline gelirse, dünyamız sadece bugün değil, tüm zamanlar için, daha iyi bir yer olur mu?

Üstel organizasyon dönüşümü

Human Works Design olarak organizasyonunun dönüşümünü gerçekleştirmek isteyen liderlere beş katmanlı bir sistem öneriyoruz: 1-Sokratik tasarım: Varlık sebebinin ve etik değerlerinin belirlenmesi, kültürel dönüşüm. 2-Teknoloji tasarımı. 3-Tasarım odaklı düşünce ile yenilikçi çözüm tasarımları. 4-İş modeli tasarımı. 5-Süreçler ve politikalar. Dikkat; bu formül liderlerinin değişmek istemediği ve öğrenmeye kapalı oldukları organizasyonlarda işlemeyecektir.

Üstel insanlık ve ‘Önce Çocuklar’

Daha fazla veri, yetenek ve kaynak erişimi sayesinde hayal edip de yapamayacağımız neredeyse hiç bir şey yok. Bu nedenle “İyi ve sağlıklı hayat ne demek,” sorusunu cevaplamak ve insanlık olarak kendi aynamıza bakmak zorundayız.

Kendi değer ve etiğinize dayanıp kendiniz düşünmeye başlayın. Sıfırdan düşünmeyi öğrenin ve bunu yapmak için cesaretinizi artırın. Hep birlikte üstel teknolojiyi kendi anlamlı amaçları ve diğerlerine hizmet için kullanacak üstel insanlığa evrilmeliyiz. Liderler ve değişim elçileri olarak kendinizi bir hümanist, tasarımcı ve yenilikçi, teknolog ve fütürist olarak geliştirin. Tasarım ve felsefeye dalın, uzmanlardan destek alın ve organizasyonunuzu yepyeni dünya düzenini tasarlamaya ve anlamlı bir parçası olmaya hazır hale getirin.

Şimdi, derin bir nefes alın, bir bardak temiz su içip, şanslıysanız çimlere basın. Hala sağlığımız için en iyi kombinasyon bu doğal formüldür. Gelin, birlikte dünyanın tüm çocuklarının bugün ve bundan yüz yıllar sonra da bu doğal kombinasyonu özgürce kullanabilecekleri, okyanuslarda plastikle değil balıklarla yüzebildikleri ve sevdiklerinin sarılmasını sosyal medya beğenilerine değişmedikleri bir dünya tasarımı yapalım: Önce çocuk dünya tasarımı.

Canay Atalay

Patica.co Kurucu Ortağı