Skip to main content

Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasî parti ve seçmenlerin gündemine artık sosyal medya da girdi. Siyasetçi sosyal medya ile seçmene ulaşmaya çalışırken seçmen de sosyal medya vasıtasıyla sesini duyurmanın peşinde. Bilgi Üniversitesi bünyesinde bulunan Next Academy’de ders veren Levent Erden ve Serdar Kuzuloğlu ile sosyal medya, siyaset ve seçmen ilişkisi üzerine konuştuk

Sosyal medyada Türk siyasetçileri yeterince şeffaf mı?

Levent Erden: “Sosyal medyada şeffaf olmak” diye bir kural mı var? Önce bu ortamda olmak, sonra da şeffaflık lazım. Sosyal medyayı iyi kullanan siyasetçi var, kötü kullananı var. Kullanan siyasetçi var, hiç kullanmayanı var. Şöyle açayım: Örneğin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül çok iyi kullanıyor. Durup dururken kimsenin 4 milyondan fazla takipçisi olmaz, bunun böyle olması tesadüf de değil. Diğer siyasetçilerin de bu kullanımdaki sırları araştırması ve görmesi gerekiyor. Bir örnek vereyim: Gül, gittiği il ya da ilçede, “Vatandaşlarımız beni evlerine çağırdı, soba üstünde pişen kestanenin kokusunu özlemişim” diye bir tweet atıyor. Bunu yazan bir siyasetçinin bu mesajının ne kadar değerli olduğunu iyi fark etmek gerekir. Dolayısıyla, bu ortamın bir propaganda değil ilişki yeri olduğuna ve 365 gün çalıştığına dikkat etmek lazım.

Bir siyasetçinin sosyal medyadaki duruşu nasıl olmalı? Siz siyasete atılsanız örneğin seçmenleriniz için dijital dünyaya ait kanallardan neyi, nasıl kullanırdınız?

L.E: Ben burada tek bir kuralın geçerli olduğunu düşünmüyorum. Ben siyasetçi olsam, sosyal medyayı şu an kullandığım gibi kullanır ve siyasetçi olamazdım. Sosyal medyanın temeli, madem ki, kişiselleştirme üzerine kurulu, “Neyse halin, çıksın falin” tarzı bir ilişki oluşturulmak zorunda. Siyasetçi bu noktada kendi inanç ve değerler sistemine bir ilişki tarzı tanımlamalı.

Serdar Kuzuloğlu: Sosyal medya tarihte ilk defa insanları birey olarak birbirlerine bağlamaya başladı. Seçimlere dönüp baktığımızda ise insanların gerçekten bir şeylerden haberdar olma anlamında o amaçla yüzünü döndüğü mecralar var ve bu mecralar tamamen demokratik. Yani, hiç kimsenin 141.ci karakter hakkı yok, cumhurbaşkanı da olsanız, Facebook sayfanız aynı. Bütün bu güç elimizdeyken ne yaptığımıza bakarsak esasında biz bu gücü israf ediyoruz. Bu mecranın işlevsel ve dönüştürücü bir rolü olabilir ama şu anki kullanımda herkesin bağırdığı bir kakofoni görüyoruz.

Sizce dünyada sosyal medyayı siyasette kullanma işini en iyi kim beceriyor?

L.E: Dünyada son 3-5 sene içinde kaç tane seçim gördük ki? Bu nedenle de, hep Obama örneğinden bahsediyoruz. Ama orada başka meseleler de vardı. Örneğin, Obama kampanyasında çalışanlar 90’dan fazla profilleme programı kullandı ve bu profillere özel mesaj ürettiler. Bundan sonra bunu iyi kullananlar da, bu kanallara uygun mesaj üretenler olacak. Artık Süleyman Bey devri kapandı: “Benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim dulum” deyip hepsini tek bir vaatle bitirebilme dönemi yok. Burada şunu da atlamamak gerekli: Bundan sonra gerçek zamanlı olarak hedef kitlesinin farklı katmanlarına uygun ve kişiselleştirilmiş mesajlar verebilenler kazanacak. Önemli olan bu işleri becerebilecek kadroları yetiştirmek. Yani, hep eski usul bir şeyler yapan insanların bu konuda da çalışmaya devşirilmesi düşünülüyor. Bu, siyasetçiler için de, şirketler için de geçerli. O nedenle biz de Bilgi Üniversitesi’nde Next Academy adında bir yüksek lisans programı kurduk. Bu alanda devşirmeler olmaması için bu adımı attık.

Yurtdışındaki başarılı seçim kampanyalarını, özellikle Obama’nın kampanyası, Türk siyasetçileri nasıl kendilerine entegre edebilir?

L.E: Bu, çok tehlikeli bir soru. Biz bunu yapmamalıyız, niye adapte ediyoruz? Biz artık dünyada internette standart koyucu olmak zorundayız. Dünyada internet sahipliğiyle, Twitter ve Facebook kullanıcısı açısından ilk sıralarda iseniz, bu noktada internette nasıl standart koyucu oluruz, sorusuna cevap aramamız gerekir. Bu konuda bir adaptasyondan bahsedemeyiz, bu olmaz.

S.K: Geleneksel pazarlama çalışmalarına baktığımızda yerel pazardan uzaklaşarak bir şey yapmanın mümkün olmadığını görürüz. Her yerde mesajı evrensel olan bir deterjanın mesajı bölgelere göre değişiyorsa, bu, siyasette de değişmek zorunda. Örneğin, Twitter’ın kullanıcı kitlesiyle mikro ölçekle Türkiye’de hedefleme yapamazsınız ya da Facebook siyasî amaçla kullanılan bir mecra olmayabilir. Biz de, bu nedenle Next Academy’de dijital pazarlamayı anlatmaya çalışıyoruz. Sosyal medya aslında pazarlama için geliştirilmemiş bir ortam. Sosyalleşme için kullanılan bir mecrada araya girip mesaj vermeye ve bir vizyon çizmeye çalışıyorsunuz. Bir siyasetçi sosyal medyada yer alıyorsa, buradaki etkileşimi siyasetine dönüştürmek zorunda. En büyük eksiklik burada. Bizde siyasetçi çıkıyor, kürsüde konuşuyor gibi ve arkasını dönüp gidiyor. Ne kendine yazılan mesajlara bakıyor ne de cevap yazıyor.

Biraz da seçmen tarafından bakalım. Seçmen bu fırsatın ne kadar farkında ve bu iletişimi doğru yapabiliyor mu?

L.E: Seçmen olarak, tabii ki bu fırsatın farkındayız. Bugüne kadarki sorun neydi? Siyasetçiler ulaşılmaz insanlardı. Son bir-iki senedir seçmen sosyal medyayı gayet iyi kullanıyor. Burada açmaz, siyasetçinin mesajı alıp alamaması. Bence vatandaş neyi, nasıl yapacağını gayet iyi biliyor. Onlara bir şey öğretmeye gerek yok. Önemli olan bu mesajı duyup dikkate alıp almamak.

S.K: Arada baktığım bir blog var: spektakulersehirheykelleri.tumblr.com. Bu blog, belediyelerin kendi bölgelerinde yaptıkları garip hatta ucube heykelleri gösteriyor. Bu aslında bir belediye başkanı için ne yapılmaması gerektiğini gösteren bir rehber niteliğinde. Yani, vatandaş elindeki silahları siyasetçiden daha iyi ve akıllıca kullanıyor. Bir de, Ankara’nın Bug’ları adında bir Facebook sayfasından bahsedeyim. Bu sayfada Ankara’da önünden yüzlerce defa geçtiğiniz ama fark etmediğiniz garip yapıları görüyorsunuz. Siyasette bunun karşılığı yok. Çok iyi sosyal medya kullanan ve buradaki iletişimi, etkileşime aktarabilen siyaseten kalıcı olacağını ve başarılı olacağına inanıyorum.

‘Sosyal medya ile siyasette Süleyman Demirel dönemi bitti’ röportajını Digital Age Mart 2014 sayısında bulabilirsiniz.