Skip to main content

Yeni düzen

Bugün televizyonlarda “demokratikleşme”nin öneminden söz ediliyor ve “Demokrasi çoğunluğun isteğinin yapılmasıdır” deniyor. Peki ya, azınlık hakları? Sosyal medyanın bu denli büyüdüğü bir ortamda dünyayı çoğunluğun arzusuna göre yönetebilir misiniz?

Hayırlı olsun. Önce chat, sonra blog ve daha sonra Facebook’la gelişen sosyal medya ortaya çıktığı zaman ticaretteki iktidarın marka sahiplerinden tüketicilere geçtiği konuşuluyordu. Müthiş ilerlemeler sonucunda şimdi siyasetteki iktidar da vatandaşlara devroluyor. Ama dünya vatandaşlarına! Merkeziyetçilik kayboluyor…

Takipçilerim bilir, Şubat ayında köşemde “Açık Politika ve Anarşizm” başlıklı bir yazı yazmıştım. “Anarşi” kelimesi Yunanca yönetim anlamına gelen “archos”  kelimesi ile olumsuzluk eki olan “an” kelimesinin bileşkesinden oluşur.  “Anarchos” ya da “anarşizm” “yönetimsiz” demektir ve çoğunlukla “merkezî bir yönetimin var olmadığı durumu ifade ederken kullanılır” demiştim. Dijital sistemlerin yaygınlaşmasının merkezi yönetimi ortadan kaldırdığından bahsetmiş, Linux sistemi ve özgür yazılım dili olarak kurulan Ruby düzenini yazımda birer örnek olarak vermiştim. “Merkezî yönetimler direksiyonu tamamen vatandaşlarına bırakır mı,” diye de sorarak yazımı bitirmiştim. Bu paragrafın uygulamadaki çok çeşitli örneklerini Gezi’de gördük sanırım…

Azınlığın da hakları var

Gezi olayına en üst düzeyde “makro” bakmak gerekiyor. Lakin bugün halen televizyonlarda “demokratikleşme”nin öneminden söz ediliyor ve “Demokrasi çoğunluğun isteğinin yapılmasıdır” deniyor. Peki ya, azınlık hakları? Sosyal medyanın bu denli büyüdüğü bir ortamda dünyayı çoğunluğun arzusuna göre yönetebilir misiniz? Soruyu değiştireyim: Dünyanın en büyük markalı eticaret sitesine sahip olduğunuzu düşünelim. Müşterilerinizin yüzde 70’ini mutlu etmek ve geri kalan topluluğa bu böyle işinize gelirse demek sizi hayatta tutar mı? Hayır. Müşterilerinizin yüzde 10’unun bile sizden nefret etmesi bugünün dünyasında sizi bitirmeye yeter. Aynı durum bugün siyaset için de aynen geçerli. Nasıl artık marka yöneticileri “hedef kitle” tanımından uzaklaştıysa, “tüketici” kelimesi yerine “insanlar” demeyi öğrendiyse ve sürekli mesaj vermek yerine insanlarla “diyalog”a geçmeye başladıysa ve “consumer-generated media” (tüketici tarafından oluşturulan içerik) tanımı varsa,  siyasetçilerin de dünya genelinde iktidarlarını sürdürmek için topluluğun çoğunluğunu memnun etmesi, daha az dinleyerek daha fazla “mesaj” vermesi, vatandaşa seçmen olarak bakması artık mümkün görünmüyor. Vaktiyle online reklamcılık sayesinde çok az tanıtım bütçesi ve yüksek yatırım getirisi avantajlarını kullanan küçük şirketler dünya devleri markalarla internette rekabete girmedi mi? Girdi. Google’a milyar dolarlık Sony markasını yazınca Adwords reklamlarda esnaf olan “XYZ Elektronik” şirketini de görmedik mi? Gördük. Küçük ve bütçesi olmayan markaların internet sayesinde kendini ifade etme ve ticareti/rekabeti zorlaştırma potansiyeli artı da toplumdaki azınlıkların gücü artmadı mı? Bilakis zayıf artık daha güçlü çünkü dünya ölçeğinde kendine bir sürü taraftarı sosyal medyadan kolayca buluyor, bir merkezi yönetimi olmadan örgütleniyor, “Komün” olarak hareket ediyor. Zayıfın “Anonymus”u var, “Femen”i var, internet tabanlı yayını, beğeneni-paylaşanı, paylaştıkça tetiklenen bir misyonu, “Bu ürünü almıyoruz”, “Şu kafeye gitmiyoruz” kampanyaları,  hepsinden önemlisi dünya çapında yaygın “kalabalığı” var. Azınlığın “Crowdsourcing” gücü var kardeşim! Alayı buluştu mu dünyanın en zengininden daha zengin olabiliyor!

Geç kalmış olsalar da artık devlet başkanları dünya genelinde bu konuda düzenli toplantılar yapmalı. Antik Yunan’dan kalma “demokrasi” tanımı internet çağının gerçeklerine uygun nasıl “update” edilecek bunu tartışmalı.