Skip to main content

Bugün 4,5 milyar insan, tanıdıkları ve tanımadıklarıyla konuşmak için tarihte hiç olmadığı kadar donanımlı bir araç sahibi. Fakat telefonlar şekil değiştirip cebe girince, akıllanıp özellik kazandıkça ve kullanıcı nüfus gençleştikçe, telefonu konuşmak için kullanmak, öncelikten düşer oldu

Telefonların konuşma aracı önceliğini kaybetmesinde donanımsal değişimler hiç azımsanacak bir faktör değil. Odanızın, veya sokaktaki telefon kulübesinin kapasını kapattığınızda ya da restoranda arkaya konan telefona gittiğinizde etraftaki sesi engelliyordunuz, telefonlaşmak özel bir şeydi, hala anneannem “herkes konuştuklarını duymasın” diye uyarır. Tabii bu şekilde kullanımlara, ve de sabit telefon altyapısının dayanıklılığına göre yola çıkılan ses iletim dünyasında bazı örnekleme yöntemleri ve frekans alt üst limitleri bugün cep telefonlarında aslında yüzyüze bir insani iletişim ses hissini yakalamamızı zorlaştırıyor. Buna ek olarak metroda, tünelde – ve fibere, 4G’ye az yatırım yaptıkça – belki daha çok yerde cep telefonu kesintileri de bizi sıkmıyor mu? Mesaj atmak daha kolay değil mi?

Genç nesiller ahizeli telefon hiç kullanmadığından belki de bugün bir iPhone’daki o yeşil telefon/arama ikonunu görsel olarak pek de içselleştirmiyor! Ama o ahizeleri üzüntü, merak, heyecanla sıkı sıkıya;, mutlu bir konuşmada ise neredeyse telle birleştiği yerden oynatarak tutmak; sesin tam yuvarlak bir kulaklık bölümünden bize aktarılması, ağzımızı o yine yuvarlak bölgedeki mikrofona yaklaştırmak ya da uzaklaştırmak… aslında kilometrelerce telin ucundaki öbür kişiyle fiziksel bir bağlantı hissi, samimiyeti sunuyordu…

Konuşmak istememek bizi nereye götürüyor

Artık dikdörtgen cam ekranlar elimizde, WhatsApp’tan mı Facebook Messenger’dan mı yazışsak tartışması, SMS ve diğer alternatifler de cabası, adeta bunlarda bir duygusal günlük biriktiriyoruz, istediğin zaman aç kelime ve kişi araması yap. E-posta ile iş takibi, bizi hemen unutmaya daha meyilli yaptı. Telefonu “bunu bana e-mail ya da mesaj atsana hatırlatma olarak dursun” diyerek kapatır olduk! Daha fazla şeyi aynı anda yapmaya çalıştıkça, daha az odaklandıkça, insanı gezegendeki diğer canlılardan ayıran becerimiz “konuşma” daha az odaklandığımız bir iletişim yöntemi oluyor.

Sorumluluktan kaçma, artan oranda sosyal “tembellik” de günümüz toplumlarının kabul edilen bir problemi. Sesli konuşmaktansa mesajlaşmak, mesajı fark etmeme, geç görme, kayıtsız kalma, umursamama lüksünü, kaçış imkanını sunuyor. Hem de günümüzün bir başka rahatlığı (!) son dakika iptallerini sesli olarak yapmak kolay mı, yaz mesajı gitsin!

Konuşmaktansa mesajla talepte bulunmak veya fikir beyan etmek, cevap vermeme mahcubiyetini karşı tarafa paslıyor, veya karar alma, yönlendirme yükünü, davete katılıp katılmamayı. Telefon açmaktansa mesaj ile davet etmek artık yarım gönüllülük değil, mesajı alıp gelmeyende suç.

Fakat bir de daha genç nesillerde o an karar verip cevap verme veya karşıya talebini anlık olarak iletmek üzerine ciddi cesaret problemi, utanç ve çekince var. Batı’da bırakın masasındaki iş telefonu çalarken açmayan, sesli mesajını okumayanlar çoğalıyormuş, “telefon gerginliği” bir psikolojik problem olarak kabul edilir olmuş, sesli olarak yemek siparişi bile vermek gençleri geriyormuş, haberlerini garipserken burada da gözlemler olduk telefona çıkmamadaki aşırı artışları. ABD’de satışçılarına telefonla konuşma eğitimi satın alan firmalar artıyormuş!

Günün sonunda çoklu mecra kullanımına her zaman inanmalıyız! Dijitali gelenekselle birleştirmek bireysel ve kurumsal bağlantılarımızın gözünde bizi değerli katmaya devam edecek. Türkiye’nin en değerli online platformlarından birinden bana sadece e-posta ile reklam teklifini geçen satış müdürü arasa daha kolay ikna edebileceğini belki bir gün fark edecek, çok geç olmaz umarım!