Skip to main content

Bilgi toplumuna evrimleşirken, kabul edelim ki Araf’tayız; bir bebeğin diliyle yiyecekleri ayırt etmesi gibi; aklımızın ucuyla dokunup, geleceğin tadını anlamaya çalışıyoruz: Bu meyve cennetten mi, cehennemden mi?

İnsanın huzurunu, zamanın ruhunun getirdiği karmaşa ve paradoks kemiriyor. İstisnasız her gün, her gece, her an… Düşünsenize; sosyal medya aracılığı ile oturduğumuz yerden bir paylaşımda bulunduğumuzda kendimizi çok mutlu hissediyoruz. Ancak, bayram gibi önemsenmek istediğimiz günlerde sıradan ve herkese gönderilen bir kısa mesaj metnini okuduğumuzda hayal kırıklığı yaşıyoruz.

Bir tıp teknolojisi ile kalbimizin içini renkli renkli izleyip hayranlık hissettiğimiz o anda, sabahın üçünde “bip”leyen akıllı telefonumuza ulaştırdığı elektronik posta ile yatağımıza giren bayiimizi mazur görebiliyoruz.

Bilgi toplumuna evrimleşirken, kabul edelim ki Araf’tayız; bir bebeğin diliyle yiyecekleri ayırt etmesi gibi; aklımızın ucuyla dokunup, geleceğin tadını anlamaya çalışıyoruz: Bu meyve cennetten mi, cehennemden mi? Almaya çalıştığımız iki temel tat, bazen farklı karmaşalarla karşımıza çıkıyor. Toplumsal olarak vazgeçememenin prangasında, vazgeçmenin endişesindeyiz. Tıp ilerledikçe genç bir bedene, ama daha yorgun ve daha fazla yük almış bir ruha sahip oluyoruz.

Sıkışmışlığımızın en temel sebebi, bazı kavramları bugünkü anlamları ile değerlendiriyoruz. Gelecekteki anlamını kavrayınca, bahsettiğim “tat alma” eylemini hızlı yapmak zorunda kalıyoruz. Alvin Toffler’ın söylediği gibi: “21.yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; öğrenip, öğrendiğini unuttuktan sonra yeniden öğrenemeyenler olacaktır.” Peki, bu kadar tat testinden sonra, herkes aynı tadı alabilecek mi? Ya da, herkesin biriktirdiği bu tatlar, toplumun mu, yoksa bireyin mi güçlenmesine katkı sağlayacak?

Bu tatların nasıl biriktiği ve ne şekilde depolandığı çok önemli. Eğer, herkesin elde ettiği tat birbirine çok yakınsa, kavramlar belli grup özelliklerini taşıyan topluluklarda aynı sonuçları veriyorsa, “toplum” geleceğin dönüşümünün önemli bir parçası olacak. Eğer, ortaya çıkan sonuç milyonlarca, hatta milyarlarca farklı tattan oluşuyor ise ve farklı yerlerde depolanıp, başka tatlarla birleşip başka bir sonuç üretme gücüne kavuşuyorsa, bireylerin kendi geleceğini bağımsız şekillendirmek isteyecek.

Değişmiş “toplum” kavramının tadına bakmanızı öneririm

Bugünün toplumsal değerleri, bu kadar belirleyici iken, çağın dönüştürdüğü ve geleceğin Araf’ındaki bireyler, bu şapkayı daha ne kadar giymek isteyecek? Kuralların ve değerlerin esneme hızı, bireyin dönüşüm hızından daha yavaş. Giymek istemedikçe, değerlere olan inancı ve aidiyeti zayıflayacak. Bu zayıflayan bağ, toplumun ve topluma ait tüm kavramların anlamlarının üzerindeki toprak olacak. Toplum denilen bu olgu, değerlerini yitirince, anlamını da kaybedecek.

Herkese ve her şeye, her an erişim temelli bir dünya toplumlardan, bilgisayar panellerine dönüşümü hızlandıracak. Değişmiş “toplum” kavramının tadına bakmanızı öneririm. Ne ile karşılaşacağınızı merak etmiyor musunuz?

Unutmayın; tat alabilmek, haz alabilmek değildir. Sizi sorularınızla baş başa bırakırken, sonuç paradoksu ile bitireyim: Dönüşüm, bireylere ait milyarlarca ayrı tadın tutkalında dijital bir gelecek sunacak. Bu gidişatın, özellikle birey için “sonsuz özgürlük algısı” yaratan bir kokusu var; ama unutmayın her anını, her yaptığını kontrol ettiğiniz bir insanı, tek başına avlamak daha rahat olur.