Skip to main content

Marka Okulu’nda kazandıkları bilgi ve deneyimle iş fikrini hızla markaya dönüştüren 6 başarılı gençten girişim hikâyelerini paylaşmalarını istedik.

Bilgi Üniversitesi ve MediaCat işbirliği ile 2014 yılında hayata geçen Marka Okulu, bir yandan akademik bilgiyi sektörel tecrübeyle buluşturmaya devam ederken diğer yandan yeni iş fikirlerinin markalaşma yolculuğuna önemli katkılarda bulunuyor. Marka Okulu’nda kazandıkları bilgi ve deneyimle iş fikrini hızla markaya dönüştüren 6 başarılı gençten girişim hikâyelerini paylaşmalarını istedik.

Esra Köymen Irmak / ionera design

ionera design hayata dair şımarık tutumum sonucunda dünyaya geldi. Gün boyunca gördüğüm çirkinliklere bir tepki olarak çizdiğim illüstrasyonlarla öncelikle kendim için günlük hayatta kullandığım objeleri dönüştürdüm. Bu kimi zaman bir defter, kimi zaman bir tişört oluyordu. Ardından, çalıştığım reklam ajansı müşterilerinin özgün bir yılbaşı hediyesi arayışına girmesiyle ionera design için ilk siparişimi almış oldum. Sonrasında yakın çevremden siparişler gelmeye başladı.  Hal böyle olunca ionera design’ın bir hobi değil, marka olabilmesini istiyordum. Bu bağlamda pazarlama iletişimi eğitiminin bana anahtar olabileceğini düşünerek İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım. Marka Okulu bu anlamda çok doğru bir adresti. Teorik eğitimin yanı sıra pratiği de önemseyen bir disiplinin ionera design’a katkısı çok oldu. Bugün ionera design olarak, “tasarlanmışsa değerlidir” mottosuyla günlük hayatın vazgeçilmez objelerini, çizime dayalı özgün illüstrasyonlarımla özelleştiriyorum. Hayata dair küçük ayrıntılardan etkilenerek çizdiğim illüstrasyonlarımı yine hayatın içinde, vazgeçilmezimiz olan objelere dönüştürüyorum. Sınırlı sayıda ürettiriyorum ve kişiye özel olarak paketliyorum.

İlyas M. Özyıldırım/ Fıstıkzade

15 sene ilaç sektöründe aynı firmada, farklı bölgelerde, farklı görevlerde çalıştıktan sonra 2015 yılının Mayıs ayında istifa ederek farklı bir hayata adım atma kararı aldım. Bu süreçte franchise modellerini inceleyerek gıda ile ilgili bir model arayışına girdim. Bu araştırmalar sırasında memleketimiz saydığımız ve kültürüne ciddi bir bağlılık ve hayranlık duyduğumuz Gaziantep yine kaderimizi belirleyen güzel bir kapı açtı ve Fıstıkzade markası ile tanıştık.

2013 yılında kurulan, genç ve dinamik bir marka olan ve arkasında çok önemli bir hikâye olan Fıstıkzade markası ile Gaziantep kültürüne olan düşkünlüğümüz ve bağlarımız sayesinde kaynaşmamız ve anlaşmamız çok sürmedi. Aradığım model; arkasında iddia ve hikâye olan, aynı zamanda gelişimine bizim de katkı sağlayabileceğimiz, beraber büyüyebileceğimiz bir marka olan bir modeldi ve aradığımı bulmuştum. Sadece franchise anlaşması yapmakla kalmadık aynı zamanda Master Franchise sözleşmesi yaparak markayı İstanbul’a taşımak ve büyütmek üzere yola çıktık. 2015 yılının Aralık ayında İstanbul’da ilk mağazayı açtığımız günden beri hızla büyüyen ağımızla şu anda 5 İstanbul’da toplam 15 şubeye ulaştık.

Merve Sönmez/ Eggstra

Eggstra’yı “Hep aklımın köşesinde bekleyen bir fikirdi” diye anlatamam. Aksine, yumurta çocukluğumdan beri klasik biçimleriyle ne yapsam sevemediğim bir besindi ve olması gereken çeşitlilikte sunulmuyordu. Ticarî açıdan ise her öğün tüketilebilecek bir ürün olmasına rağmen yan ürün olarak kullanılıyor, tek başına bir pazarlama ekseninde değerlendirilmiyordu. Bu iyi bir iş fikri olabilirdi. Kafamda bu fikirler dolanırken tercümanlıktan kreatif ajanslara uzanan kariyerimde bir yandan da Bilgi Üniversitesi Marka Okulu’na devam ediyordum. Burada edindiğim donanımla tüketime olan bakış açım da değişti. Bir çarkın sağlam bir dişlisi olma fikri, ”Gerçekten daha iyi bir önerin varsa, neden duruyorsun,’ şeklinde evirildi. Şanslıyım ki bu süreçte, bölüm koordinatörümüz Gresi Sanje ile tanıştım. Girişimcilik dersi için hazırladığım proje, dönem sonunda gerçek bir iş kurgusuna dönüşmeye başlamıştı bile. Eggstra olarak bugün, tüm tutumları bir kenara bırakıp, davranış ve ihtiyaca odaklanarak, yeni bir iş modeli yaratıyoruz.

Oğuzhan Altuntaş / Velespitbik

Çocukluk yıllarımdan beri yeni bir şeyler tasarlama ve üretmeye büyük isteğim oldu. Çocukluğum bana alınan oyuncakları parçalayıp yeni oyuncaklar yapmaya çalışarak geçti.

Ortaokul yıllarımda evden kaçarak gittiğim bisiklet tamircisinde bisiklete dâhil her şeyi öğrendim. Bisikletin insanoğlunun icat ettiği en mükemmel mekanik araç olduğu düşüncesindeyim. “Her insan tasarımcıdır” görüşüyle evimin balkonunda eskinin estetiği ile hayal gücünü birleştiren kişiye özel klasik bisiklet atölyesi Velespitbike’ı kurdum.

Evimin balkonunda tasarladığım bisikletleri sadece Instagram kanalını kullanarak Türkiye’nin dört bir tarafından gelen talepler doğrultusunda insanlarla buluşturuyorum. Bu işte beni en çok mutlu eden şey iyi işler yapmışlığın verdiği huzurla uyumak. İnsanların hayallerini gerçekleştirmek gerçekten tarif edilemez bir duygu. Velespitbike ile kendi hayalleri gerçekleştirmek istediğim bu noktada Marka Okulu ile tanıştım. Şunu gördüm ki, benim hayallerim Marka Okulu’dan aldığım eğitim ve edindiğim deneyim sayesinde gerçekleşecek. Yakın zaman içinde yatırım teklifi aldım ve yeni teklifler almaya devam ediyorum. Amacım en doğru yatırımı alarak Velespitbike klasik bisiklet konseptini hem bike cafe hem de seri üretim formuna getirmek ve Velespitbike’ı global bir marka haline getirmek.

Rana Kent / Butterplatz

Butterplatz, annem Eva Kent’in yarattığı nefis reçel kombinasyonları üzerine kurduğumuz bir marka. Büyükada bahçelerinden topladığımız meyve ve sebzeleri değişik baharatlar ve çiçeklerle kombinleyip yaptığımız reçeller yakın çevremiz tarafından her zaman çok sevildi ve bu konuda ciddi bir şey yapmamız gerektiğiyle ilgili teşvikler almaya başladık. Bu konuda bana cesaret veren ve bizi harekete geçiren, Bilgi Üniversitesi Marka Okulu’nda Gresi Sanje tarafından verilen Girişimcilik dersini almaya başlamam oldu. Derste öğrendiklerim sayesinde markamıza bir yol çizebildik. Küçük ama emin adımlarla markamızı oluşturmaya başladık. Yaklaşık bir senedir aktif olarak yürüttüğümüz reçel markamız Butterplatz, gün geçtikçe daha güzel yerlere geliyor ve hayallerimiz büyüyor. Markamızla henüz tanışmadıysanız; karabaş lavantalı kayısı veya şampanyalı portakal reçellerimizi kahvaltıda, acı biberli kavun ve soğan reçellerimizi ise akşam yemeğinde denemenizi tavsiye ederiz.

Yiğithan Erkut / mutfakinsanlari.com

Sabancı Üniversitesi Ekonomi Bölümünden mezun olduktan sonra bankacılık sektöründe kariyerime başladım. 2,5 yıl pazarlama tecrübesi edindikten sonra üniversite arkadaşım Ayberk Şendur ile “Mutfakinsanlari.com” internet sitesini kurdum. Ülkemiz gastronomi konusunda ciddi bir birikime sahip. Ancak sahip olduğumuz bu değerleri gerek yurt içinde gerekse yurt dışında tanıtma ve gelecek nesillere aktarma konusunda yeterli faaliyetlerde bulunulmuyor. Her bir yöremizin farklı kültür hazinelerine sahip olmasına rağmen bilgi paylaşılmadığı ve aktarılmadığı için yavaş yavaş yok oluyor ve yerini hamburger ya da pizza gibi reçetelere bırakıyor. Biz bu sorundan yola çıkarak insanların bilgi ve tecrübelerini hızlı bir şekilde paylaşabilecekleri, sektör profesyonelleri ile iletişime geçebilecekleri ve gastronomi üzerine konuşabilecekleri bir platform kurduk. Henüz 8 aylık bir internet sitesi olmamıza rağmen 200’den fazla videolu, 400’den fazla yazılı içerik yayınladık ve günlük ortalama bin ziyaretçi trafiğine ulaştık. Kendimize özgü bir tarz ile hazırlamış olduğumuz videolu içerikler sayesinde 900’den fazla üyeye ulaştık ve her geçen gün organik büyümemize devam ediyoruz.