Skip to main content

TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreteri, Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Bahadır Kaleağası, içinde bulunduğumuz dijital devrimin küresel ölçekli siyasi ve toplumsal yansımalarını Digital Age okurları için değerlendirdi.

Kısa süre önce Almanya Federal Ekonomi ve Enerji Bakanlığı Berlin’de ‘G20’de Üretimin Dijitalleşmesi’ Konferansı’ düzenledi. TÜSİAD adına katıldığınız, dünya çapında şirketlerin dijitalleşmesi ve Sanayi 4.0’ın şartlarına göre oluşturulmuş düzenlemeler ve yaklaşımların tartışıldığı bu konferanstan ne gibi çıkarımlarınız oldu?

Einstein kuantum fiziğini anlamaya çalışırken, evrendeki her şeyin; madde, enerji, atomlar, protonlar ve fotonların birbiriyle etkileşim denklemlerinin arayışındaydı. Benzer şekilde; dünyadaki siyasal, ekonomik ve sosyal olayları oluşturan etkenler de kuantum mekaniğine sahip ve mekân-zaman göreceliği içinde sürekli karşılıklı etkileşimdeler. Kitabımda öngördüğüm gelişmeler devam ediyor, ne var ki, bu gelişmelerin bazıları olumsuz. Örneğin, küreselleşme sayesinde dünyada refah hızla artıyor. Mallar, hizmetler, yatırımlar, insanlar ve fikirler gezegen sathında çok daha rahat dolaşıyor. Fakat aynı zamanda sorunlar da daha bulaşıcı. Virüsler de küreselleşiyor: Biyolojik virüsler, dijital virüsler, ideolojik virüsler… 21. yüzyılda insanlık çok çetin bir uygarlık mücadelesi içinde hala. Dünyada Sanayi 4.0 dönüşümü ivme kazanıyorken, her sanayi devriminde olduğu gibi toplumsal dönüşüm ve demokrasi bocalama aşamalarından geçiyor. Bundan önce 18. yüzyılda buhar, 19. yüzyılda elektrik ve 20. yüzyılda elektronik ile simgelenen sanayi devrimleri yaşandı. Bunlar sadece ekonomiyi değil, doğal olarak aynı zamanda toplumları ve siyaseti de kökten değiştirdi. Şimdi 21. yüzyılda da dijital devrim içindeyiz. Dijital ve fiziksel dünyaların etkileşimi genelleşiyor. Dolayısıyla sadece iletişim değil, toplumsal varoluş da değişiyor. Vatandaş, vergi mükellefi, üretici, tüketici, genç, emekli, işsiz, göçmen, mülteci, girişimci, sivil toplum gönüllüsü gibi farklı toplumsal konumlar kökten etkileniyor. İnsanlar, devletler, kurumlar, şirketler dijital çağda farklı bir varoluşa sahipler. Sadece akıllı telefonlar ve gelmekte olan 5G boyutu bile yepyeni bir toplumsal ilişkiler tasarımına dönüşmekte.

Sanayi devrimlerinin toplumları ve siyaseti de kökten değiştirdiğini söylediniz, peki dijital devrim siyaseti nasıl etkiliyor sizce?

Bu süreçte seçmen-siyaset ilişkisi farklı olmaya başladı. Sanayi 4.0 sürümü hızla kodlanıyor fakat çağdaş bir demokrasi sürümü için algoritma sorunu var. Olumlu ve olumsuz boyutları ile diyalektik bir evrim içindeyiz. Merkez karşıtı “anti-establishment” siyaset bu ortamda şimdilik güçleniyor. Trump, Fransa’da LePen, Hollanda’da Wilders, Avusturya’da FPÖ, Almanya’da AFD, Yunanistan’da Altın Şafak ve de İngiltere’de UKIP ve Brexit vakası gibi siyasi virüs göstergeleri çoğalıyor. Bunlar genelde ileri muhafazakâr demagojiye dayalı popülist dalgalar. Eşzamanlı olarak Bernie Sanders, Podemos, Corbyn, Syriza, Londra, Roma, Tokyo, Barselona, Madrid belediye başkanları gibi kısmen ilerici bir gündeme sahip popülist atılımlar da dikkat çekiyor. Dijital ekonomi çağında, tasnif edilmemiş bir bilgi tufanına maruz kalan seçmenlerin tepkileri popülizme yükselme fırsatı yaratırken, siyasetçi ve siyaset kötü bir sınav vermekte.

‘G20’de Üretimin Dijitalleşmesi’ Konferansı’na katılan G20 ülkelerinin en sık dile getirdiği sıkıntılar, en önem verdiği hususlar göz önüne aldığımızda nasıl bir gelecek tablosu çıkıyor ortaya? Bu tabloda Türkiye’nin yeri nedir?

Önümüzdeki yıllarda muazzam teknolojik gelişmeler demokrasiyi de değiştirecek. Kuantum bilgisayarı ve yapay zekâya dayalı yeni uygulamalar daha doğrudan demokrasi, saydamlık ve halk denetimi getirebilir. Akılı kent dokusu içinde siyasal mimari ve alan da değişecek. Tabii kurgu bilim edebiyat ve sinemasında işlenen, teknolojinin bireysel özgürlükleri kısıtlayan totaliter sistemlere gidişat kaygısı da meşru olur. İnsanlık uygarlığı bence bu tuzağa düşmeyecek. Önümüzdeki yıllarda akıllı kentlerde yaşayan, temiz enerji tüketen, bilgi tufanında verileri (big data) iyi analiz edebilen eğitimli halklara sahip ülkeler yükselecek. Her açıdan özgür insanların, hukukun ve toplumsal sorumluluğun güçlü olduğu milletler daha yaratıcı, yenilikçi, girişimci ve müreffeh olurlar. Dolayısıyla küresel dengelerde daha saygın ve güçlü olurlar. Bilhassa Türkiye gibi petrol, nükleer silah, finans ve ileri teknoloji gibi en temel küresel güç kaynaklarından mahrum ülkeler için bu etkenler çok önemli: özgür toplum, hukuk devleti, yaratıcı eğitim sistemi ve toplumsal sorumluluk.

TÜSİAD olarak Türkiye-Birleşik Krallık Bilim ve İnovasyon Platformu toplantıları gerçekleştirmeye başladınız. Bunlardan ne gibi sonuçlar çıktı? Platformun bize somut getirileri olabilecek mi?

“Türkiye-Birleşik Krallık Bilim ve İnovasyon Platformu” projemizi Birleşik Krallık Refah Fonu’nun desteği, CBI, Birleşik Krallık Sanayi Konfederasyonu, Birleşik Krallık Bilim ve İnovasyon Ağı, Birleşik Krallık Bilgi Transfer Ağı ve British Council ortaklığında hayata geçirdik. İlk ayağı Londra’da, ikinci ayağı İstanbul’da gerçekleştirilen Platform toplantılarının amacı iki ülke arasında teknoloji, Ar-Ge, bilim ve inovasyon alanlarında kalıcı işbirliklerinin geliştirilmesine olanak sağlayacak bir diyalog platformu oluşturmaktı. Hedefimiz bu konulardaki olası işbirlikleri için kısa, orta ve uzun vadedeki stratejik hedeflerin ortaya konulması ve işbirliklerinin artırılabilmesi için önerilerin belirlenmesiydi. Bu hedefimize ulaştığımıza inanıyorum. Londra’da yapılan ilk toplantımızda, iş dünyası ve üniversiteler arasında Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki bilim ve inovasyon projelerinde işbirliklerinin nasıl artırılabileceği ele alınırken, yaşanan iyi örnekleri ve deneyimleri paylaşmanın kritik önemi vurgulandı. Ayrıca mevcut fon imkânlarını, fikri mülkiyet konularını ve diğer yasal mevzuatı tanıtacak olanakların artırılması ihtiyacı belirlendi. Kurumların yetkinliklerinin tanıtılabileceği platformların oluşturulmasının, yeni partnerler bulmak için kolaylaştırıcı olacağının altı çizildi. Bu çerçevede, platformda öncelikli görülen ve taraflar arası iletişimi kolaylaştıracak modeller üzerinde çalışmak istiyoruz. İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz toplantıda da özellikle projelere kaynak yaratılması, var olan kaynaklara kolay erişim ve ortak projelerin geliştirilebilmesi için uygun imkânların hayata geçirilmesi hususlarına özellikle eğildik.

Dijital dönüşüm için AB ülkeleriyle de işbirliği ve iyi ilişkiler içinde olmamız gerekiyor. Bu açıdan bakınca, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden uzaklaştığı hâlihazırdaki süreci nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği Türk iş dünyası için öncelikli bir konudur. AB-Türkiye ilişkileri tarihsel derinlik, güncel ortaklık ve gelecek kazanımları içerir. Son dönemdeki belirsizlik süreçlerinin kısa vadeli olması, dönemsel sorunların ilişkilerin stratejik dokusunun önüne geçmemesi gerektiğine inanıyoruz. Nitekim yaklaşık iki yıldır Gümrük Birliği’nin güncelleşmesi ve mevcut kapsamı dışında hizmetler, tarım ve kamu alımlarına da genişletilmesi görüşmeleri yapılıyor. Bir reform kaldıracı ve ekonomik çekim gücü kaynağı olan Gümrük Birliği’nin küresel ekonominin gerekleri, Sanayi 4.0 ve dijital ekonomi perspektifinde güncellenmesi hem Türkiye hem AB’nin kazanacağı bir gelişmedir. Günümüzde ekonomik rekabet gücü, ürünlerde, hizmetlerde, iş süreçlerinde ve iş modellerinde sürekli yeniliğe bağlıdır. Dijital çağda, güçlü dijital teknolojilerin gelişimi ve yaygın kullanımı Avrupa genelinde ve tüm dünyada ekonomik ve sosyal dönüşüme ivme kazandıracaktır. Dolayısıyla dijital çağda ekonomiden eğitime her alanda AB ile uyum ve gerekli reformların yapılması Türkiye’deki firmaların dijital dönüşüm hedeflerine ve yol haritalarına önemli katkılar sağlayacaktır.

Derneğiniz tarafından yayımlanan ‘Türkiye’deki Dijital Değişime CEO Bakışı’ epeyce konuşuldu. Rapordaki verileri ve kişisel görüşünüzü harmanlayarak, Türkiye’de dijital değişimin önündeki en temel engel olarak neyi işaret edersiniz?

TÜSİAD, Samsung, Deloitte ve GfK işbirliğiyle hayata geçen “Türkiye’deki Dijital Değişime CEO Bakışı” araştırmamızda, dijital değişim konusunda hangi sektörde olursa olsun CEO’lardaki farkındalığın yüksek olduğunu görmek memnuniyet verici. Değişen ve çeşitlenen müşteri beklentileri ile verimlilik ve rekabet baskısı öyle bir noktada ki, yenilikçi fikirlere yatırım yapmak; tasarım, üretim ve sunumda teknolojiyi odağa yerleştirmek artık kaçınılmaz. Ancak, dijital değişimin henüz bütün bir resim olarak ele alınmıyor, münferit teknolojilere operasyonel bir odak ile yatırım yapılıyor olması araştırmanın bir başka bulgusu. Dijital dönüşümü sadece teknoloji kullanımına veya internet satış kanallarına yatırım olarak görmektense bütüncül bir bakış açısı ve stratejiye odaklanmak gerekiyor. Örneğin interneti kullanan müşteri kitlesini tanımadan, analiz etmeden bu alana yapılan yatırımlar verimsizlikle sonuçlanabiliyor. Doğru verinin toplanıp etkin şekilde kullanılması lazım. Özellikle sektörel dinamikleri de doğru okuyabildiğimiz takdirde diğer alanlarda da dijital altyapıyı gayet rahatlıkla güçlendirebiliriz. Bu kapsamda kurumların ihtiyacı olan “dijital vizyon” ve “dijital strateji”nin hayata geçirilmesinde kurum liderlerine çok iş düşüyor.

Türkiye ve dünyada dijitalleşmenin en iyi gerçekleştirildiği sektörler hangileri? Neden olduğunu kısaca açıklayabilir misiniz?

Accenture Dijitalleşme Endeksi Türkiye sonuçlarına göre, Türkiye’nin dijitalleşmede en önde giden sektörü bankacılık. Motorlu kara taşıtlarının imalatı, hizmet sektörü ve perakende ticaret sektörleri de önemli yatırımlar yapıyorlar. Her sektörün dijitalleşme ihtiyacı farklı olsa da dijitalleşmenin başta verimlilik artışında teknolojinin önemli rol oynadığı ve tüketici tercihlerine bağımlı sektörler olmak üzere, her sektörde ve büyüklükteki firma için kaçınılmaz olduğu bir gerçek. Bu kapsamda dijitalleşme sürecinin küresel ölçekte önemli bir ivme kazandığı sanayi sektörü açısından ülkemizde de adımların kararlılıkla atılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu vizyon “daha hızlı, daha esnek, kalitesi daha yüksek ve daha verimli” bir sanayi yolculuğuna bizi götürüyor. Sanayi 4.0’ı, değer zincirlerinin parçalarının sadece kendi içlerinde otomasyonunun ötesinde, birbirleriyle entegre olması olarak tanımlıyoruz. Entegrasyonun en önemli özelliği ise, tüm değer zinciri adımlarının birbiriyle gerçek zamanlı ve sürekli iletişim içinde olması. Bir diğer ifade ile rekabet gücünün artırılmasında en temel konu, dijital dönüşümün değer zincirinin tamamında gerçekleştirilmesi.

Dijital dönüşüm derneğinizin gündeminde nasıl bir yer tutuyor?

TÜSİAD olarak, bu dönüşüm sürecinin en önemli ayaklarından biri olan sanayi sektöründe dijitalleşme kabiliyeti çok önemli bir gündem maddemiz. İçerik ortağımız BCG ile hazırladığımız ve 2016 yılında kamuoyu ile paylaştığımız “Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği için Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0” raporumuzda ülkemizin rekabet avantajlarının sürdürülebilirliğini sağlamak için büyüme, verimlilik, yatırımlar ve istihdam alanında dijital dönüşümünün yaratacağı fırsatları ve potansiyelimizi sektörel ve sayısal değerlendirmelerle ortaya koymaya çalıştık. Türkiye ekonomisinde ve ihracatında önemli yer tutan ve çeşitli politika belgelerinde ön plana çıkan altı sektörden (otomotiv, makine, beyaz eşya, gıda ve içecek, tekstil, kimya) farklı ölçeklerde firmalar ile detaylı görüşmeler yaptık. Bu sektörler aynı zamanda küresel bağlamda da dijitalleşme süreçlerinde öncelikle gündeme gelen alanlar. Bu çalışma kapsamında yapılan analizler, dijitalleşmenin başarılı bir şekilde uygulandığı durumda ve günümüz ekonomik büyüklüğünde dönüşüm maliyeti bağlamında verimlilik artışının sektörler arasında farklılık göstermekle birlikte yüzde 5-15 arasında olabileceğini gösteriyor. Öte yandan, küresel değer zincirlerine entegrasyon ve Sanayi 4.0 çevresinde oluşacak ekonomi yoluyla kazanılacak rekabet avantajının da sanayi üretiminde yıllık yaklaşık yüzde 3’e kadar ulaşabilecek bir artışı tetikleyebileceğini öngörüyor.  Bu büyüme Türkiye GSYİH’sinde yüzde 1 ve üzeri bir ek büyüme anlamına geliyor. Türkiye’deki üretim sektörlerinin modellemesine dayanarak yapılan analiz ise dijital dönüşümün getireceği ek büyüme yoluyla istihdamda da bir mutlak artış olacağını öngörüyor. Dijital dönüşümün ekonomi üzerindeki üstel etkisinden hareketle, kaydedilen gelişmelere bağlı olarak ekonomi göstergeleri üzerindeki katkısının da daha üst seviyelerde olabileceği beklenmelidir.

Bakanlık koordinatörlüğünde hayata geçirilen “Sanayide Dijital Dönüşüm Platformu”nun çalışmaları ne aşamada? Yakın gelecekte öncelikle gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler, hedefler neler?

Platform kapsamında her biri İcra Kurulu’nun üyesi iş dünyası kuruluşları temsilcilerince başkanlığı yapılan altı çalışma grubu kuruldu. Bunlar; Sanayide Dijital Teknolojiler (TÜSİAD), İleri Üretim Teknikleri (MÜSİAD), Altyapı (TOBB), Eğitim (TTGV), Standardizasyon, Mevzuat ve Patent (YASED) ve Açık İnovasyon (TİM). Bu gruplar, İcra Kurulu üyesi kuruluşların özel sektörden temsilcileri yanı sıra ilgili kamu kurumlarından, akademiden, teknoparklardan gelen uzmanlardan oluşuyor. Bu gruplar sanayinin dijital dönüşümünün sağlanması sürecinde kendi alanları ile ilgili konularda kamu, iş dünyası ve akademinin gerçekleştirilmesi gereken eylemleri ortaya koyacak yol haritası üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Bu yol haritasının, çıkarılması gereken mevzuat, iş dünyasının bu dönüşüm için ihtiyaç duyduğu destekler, altyapının iyileştirilmesine yönelik yatırımlar, eğitim alanında yapılması gereken iyileştirmeler gibi dijital dönüşümün ilgili tüm unsurlarını kapsaması öngörülüyor.  Önümüzdeki aylarda bu yol haritasının detaylarının kamuoyu ile paylaşılabilecek belli bir olgunluğa erişeceğine inanıyoruz.