Skip to main content

AB hukuku ile dijital sektörün kesiştiği ve hatta yer yer çatıştığı gelişmeleri özellikle çok büyük çaplı rekabet ve vergi adaleti davalarında görüyoruz. AB kurumları ile teknoloji devlerinin tutuştuğu bu hukuk savaşları; teknolojilerin hangi yönde gelişeceği, teknoloji alanında atılan hangi adımların hukuki açıdan sorun doğurduğu ve sektördeki güç dengelerinin nasıl değişim göstereceği gibi kilit konularda ipuçları sunuyor.

Son yıllarda, uluslararası sistemde öne çıkan siyasi ve ekonomik gelişmelerin doğrudan dijital sektörü de etkilediğini yakından deneyimliyor ve dijitalleşme-küresel siyaset etkileşiminin tahmin edilemez sonuçlarından her alanda dersler çıkarmaya çalışıyoruz. Bu belli oldu, önümüzdeki dönemde de dijital gündem ve küresel gelişmeler iç içe ilerleyecek. Özellikle dijital bir tek pazar oluşturma ve böylelikle 27 ülkeli (Brexit sürecinde Birleşik Krallık’ın dijital pazardaki konumu belirsizliğini koruyor), dünyada görülmemiş devasa bir dijital alan yaratma derdindeki AB’nin iç siyaset, ekonomi ve hukuk dinamikleri de teknoloji sektöründeki gelişmelerle dar alanda kısa paslaşmalara sahne oluyor. Mülteci krizi, Brexit süreci ve veri odaklı ekonomi gibi siyasi ve ekonomik alanlarda görüldüğü gibi; AB’nin iç hukuk yapısında da dijital gelişmelerin etkisi ve ağırlığı hiç olmadığı kadar yüksek.

AB hukuku ile dijital sektörün kesiştiği ve hatta yer yer çatıştığı gelişmeleri özellikle çok büyük çaplı rekabet ve vergi adaleti davalarında görüyoruz. AB kurumları ile teknoloji devlerinin tutuştuğu bu hukuk savaşları; teknolojilerin hangi yönde gelişeceği, teknoloji alanında atılan hangi adımların hukuki açıdan sorun doğurduğu ve sektördeki güç dengelerinin nasıl değişim göstereceği gibi kilit konularda ipuçları sunuyor. Dolayısıyla bütün çalkantılı gidişata rağmen, Türkiye’nin en yakın ekonomik partneri konumundaki AB’de hangi teknoloji devlerinin davalık olduğunu ve bu davaları nasıl izlemek gerektiğini kısaca değerlendirmekte fayda var. Şüphesiz ki, Türkiye’deki paydaşların kendilerini nasıl konumlandırmaları gerektiğine ilişkin de bir takım izler bulmak mümkün olacaktır.
Bütün bu irili ufaklı muharebelerde AB tarafında komuta masasının başına aynı isim oturuyor: Avrupa Komisyonu Rekabetten Sorumlu Üyesi Margrethe Vestager. Vestager’i güncel konjonktürde AB kurumlarındaki en güçlü kadınlardan biri olarak nitelemek yanlış sayılmaz. Vestager, peşine düştüğü hiçbir davayı sonuçlandırmadan bırakmama ve bütün müzakereleri en sert şekilde sürdürme özellikleriyle öne çıkıyor. Vestager, namını Google, Gazprom ve Apple gibi dev şirketlere açtığı, rekor bedelli rekabet soruşturmalarına borçlu. AB’nin en yüksek seviye rekabet otoritesinin sansasyonel galibiyetler peşinde, namlu ucuna yerleştirdiği dev şirketlerin büyük bölümünü teknoloji devlerinin oluşturduğunu belirtmek gerekir. Bu durum aslında çok da rastlantısal değil; 1990’lı yıllarda IBM; 2000’lerde Microsoft’un ardından AB’nin rekabetten sorumlu makamları bir kez daha dönemin bilişim devleriyle çetin mücadelelere giriyor.

Google’a usulsüzlük, Amazon’a vergi soruşturması

Bu mücadeleler arasında en karakteristik olanlarından biri, Avrupa Komisyonu’nun Google arama motoruna yönelik sürdürdüğü rekabet soruşturması. Halihazırda Google, Avrupa’da internet arama motoru piyasasının yüzde 90’ına yakınını elinde bulunduruyor. Rekabet otoritelerinin odaklandığı konu ise Google’ın alışveriş temalı arama motorlarında (Google Product Search ve Google Shopping) gerçekleşen olası usulsüzlük. 2010 yılından bu yana devam eden gürültü ve patırtılar için 2017 yılı karar yılı olarak öne çıkıyor. Hepimiz bekleyip göreceğiz nitekim Snowden sızıntıları ve AB liderlerinin ABD merkezli istihbarat unsurları tarafından dinlendiği yönündeki iddiaların ardından ABD’li sosyal medya devlerine karşı AB kurumlarında ve AB kamuoyunda oldukça sert ve karşıt bir tutum öne çıktı. Bu tutum pek çok kere, adlî makamların sert kararlarıyla sonuçlandı.

AB’nin düzenleyici kurumlarıyla başı belada bir diğer dijital dev ise çevrimiçi alışveriş sitesi Amazon. Amazon’un durumu ise biraz daha farklı çünkü onları AB’nin radarına sokan gelişme rekabetten öte, vergi adaletiyle bağlantılı bir soruşturma. 2014 yılında başlayan soruşturmanın kaynağı, Amazon’un AB operasyonlarını yürüttüğü Lüksemburg’daki vergi ödemelerine ilişkin doğan spekülasyonlar. Bilindiği üzere o dönem sadece Amazon değil; FIAT, Apple, McDonald’s ve Starbucks da benzer vergi uygulamaları sebebiyle namlunun ucuna getirilmişti; bu sürece de “Luxleaks” adı verilmişti. Hatta bu gelişme, ABD ile AB’nin arasında gerilime sebep oldu; Vestager’in ABD şirketlerine karşı cephe aldığı eleştirileri Washington’dan yükseldi. Amazon’un vergide usulsüzlüklerden dolayı karşıya kaldığı soruşturmalarda sadece Amazon ve Lüksemburg yetkili makamları ile sürecin parçası olan denetim firmaları itibar testine tutulmuyor. Ayrıca Avrupa Komisyonu Başkanı ve dönemin Lüksemburg Başbakanı ve Maliye Bakanı Jean-Claude Juncker de iddia edilen usulsüzlüklere ilişkin olarak itibarını korumak durumunda. Bu soruşturmaların da 2017 yılında sonuca bağlanması bekleniyor.

Qualcomm ve Facebook’a rekabeti engelleme suçlaması

Son dönemde uluslararası basına çokça yansıyan örneklerin birinde ise, AB yetkili makamlarıyla teknoloji devini karşı karşıya getiren etkenin tam kendisi de aslında teknolojideki hızlı gelişim. Qualcomm, ABD merkezli çip üreticisinin temel üretim alanı, akıllı telefonlara tasarlanan çipler. Özellikle Güney Kore merkezli telekomünikasyon şirketlerinin uzun yıllardır çip üreticiliğini üstleniyor. Nitekim teknolojideki hızlı dönüşüm, yeni ve komplike çip mimarilerinin doğmasına sebep olurken Qualcomm’un dominant bir yaklaşım sergilediği ve rekabeti engellemeye meyilli olduğu öne sürülüyor. Bunu sadece AB yetkili makamları değil, aralarında ABD ve Güney Kore makamlarının da bulunduğu çeşitli rekabet otoriteleri vurguluyor. Avrupa Komisyonunun Qualcomm’a yönelik 2 soruşturması halen sürüyor.

Nitekim AB’nin rekabet otoriteleriyle küresel teknoloji devlerini karşı karşıya getiren en güncel ve hararetli vak’a Facebook’un WhatsApp’ı devralmasıyla ortaya çıktı. Vestager, 22 milyar dolar tutarındaki anlaşmanın gerçekleştiği 2014 yılında, Facebook yetkilileri tarafından rekabeti garanti altına almak adına ortaya koyulan açıklamaların bir kısmının geçerliliği ve doğruluğu hakkında soru işaretleri taşıdığını öne sürdü. Facebook yetkililerini Ocak 2017 sonuna kadar bir savunmada bulunmaya çağırdı ve bu savunma Komisyona Mart ayında ulaştı. Komisyonun değerlendirme sürecini yakından takip ediyoruz. Uluslararası basında Facebook-WhatsApp soruşturması, Vestager’in Silikon Vadisi’ne gerçekleştirdiği en net taarruz olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla, transatlantik ilişkilerin özellikle de Trump dönemiyle birlikte yeniden şekillendiği bir aşamada, bu ve benzeri gelişmeleri yakından takip etmekte fayda var.